12 Haziran 2008 Perşembe

İnsan Çözüldü!


Zaman eski veya yeni... Zaman şuan kabuğunun hemen altındayken üç bilge kabilenin toplantısı olmuş Ağrı’nın çatısında. Üçü de yıllarca insanı tartışmışlar, anlamaya çalışmışlar ve en sonunda üçü de bulduklarını birbirleriyle paylaşmak için gelmiş ateş çemberinin etrafına.

İlk sözü Ok kabilesi almış, içlerinden bir bilge ayağa kalkıp anlatmış:

İnsan Çözüldü!

Kabilem yıllarca insanı inceledi, izledi, gördü. İnsan ruh ve beden dediğimiz iki yapıdan oluşmaktadır. Ruh beden içinde her hücreye dağılacak şekilde çözünmüş ilahi bir enerjidir. Nerden geldiğini kimse bilmediği gibi nereye gideceğini de kimse bilemez. Onsuz bırakılan insan hayvana dönüşmektedir ve bu uzun yolculukta ruhunu kaybeden biçare insanlar dönüşerek hayvanları oluşturmuşlardır. Bu enerjinin getirdiği zekâ ve irade ise insanı insan yapan temel etmenlerdir ancak bu ruhun tek başına insan olmak için yettiği anlamına gelmez. Beden şekerin atılacağı çay kadar gereklidir. İnsan doğada yaşayan bir misafirdir, geçicidir.

Kabilemiz dünya hayatının ilahi enerjinin ıslah edildiği bir dersten ibaret olduğunu düşündürecek oldukça çok insan ömrü görmüştür. Bu kontrolsüz enerjinin doğanın bir parçası olmaması için muazzam bir çaba harcanmıştır.

Fakat bütün bu muazzam denge bile bu enerjinin zerresi olan tek bir insan karşısında bozulmuş ve insan doğada çözülmüştür. Doğanın ruhuna karışan insan ruhu onu bencil ve öfkeli yapmıştır. Bu öfke ve kin kendi sonuna mal olsa bile...

Bilgenin sözlerini dinleyenler bu kabileye bütün bu bilgiler için teşekkür etmişler. Daha sonra Yay kabilesinden biri kalkmış ayağa, oda anlatmış:

İnsan Çözüldü!

Kabilem yıllarca insanı inceledi, izledi, gördü. Bunun için uzaklara gitmedik. Kendi içimizden başladık çünkü bizde insandık. Bizler bütün şımarıklıklarımızdan arındık. Onlar tatlarını bilmediğimiz reçel kavanozları değildi. Dallarımızdan toprağa düşen lezzetli kırmızı elmalardı. Onların içindeki bizden bir parçaydı ve onların toprağımızdan geçerek köklerimize ulaşmasını bekledik. İnsanca olan bütün istek ve davranışlarımızı düşünmekten, hayal etmekten korkmadık. Kendimize ve irademize güvenimiz vardı; asla şuursuzca bu isteklere boyun eğmeyi düşünmedik onları düşünmekten korkmadığımız gibi. Kendimiz üzerinde kurduğumuz bu kontrol bizi güçlü kılıyordu, çünkü artık kendimizi biliyorduk.

Kabilem bilmenin verdiği güvenle kendi içinde bir denge kurdu, bu denge evrenin dengesi gibi bir ahenk taşıyordu. Kendimizi çözmenin ve hata yapmayı unutmanın benliğimizi kaplayan en büyük şımarıklık olduğunu fark ettik, bu elma ağacının gövdesiydi. Bütün elmaların toprağa karıştıktan sonra taşındığı yer... Onu kesmek veya kurutmak bizim sonumuz olacaktı ve insanın kendi doğası içinde kusursuz ahengi kurmasının imkansız olduğunu gördük ve çözüldük birer birer... “

Bilge yerine oturmuş ve dinleyenler ona teşekkür etmişler. Sona kalan Hedef kabilesinin bilgesi kalkmış ayağa ve anlatmış:



İnsan Çözüldü!

Kabilem yıllarca insanı inceledi, izledi, gördü. İnsan dünyaya yalnız gelmedi, ona eşlik eden ruh ve akıl bileninceye kadar ona rehberlik eden “anne ruh” vardı. Bu hem bebek için hem anne için bir ıslahattır. Doğduğunda günahsız değildir, en deli dolu düşüncelere bile koşulabilecek bir güç olarak dünyaya gelir insan. Bu ruhun eğrilmesi ve bu eğrilen ruhun evrende oluşturduğu deseni belirleyecek olan anne ruhtur. Anne ruh bazen bir tek kişi bazen bütün bir toplumdur. Toplum ise maddi ve manevi ilişkilerle dolu bir yapıdır. Aç kalmamak, bir sığınak bulmak yada korunmak için kurulan maddi ilişkiler ile aşk, sevgi gibi hala sebebi bir sır olan duygularla kurulan manevi ilişkiler burayı yaşanılacak huzurlu bir yer haline getirmiştir. İnsanlar doğayı alt ettiklerini düşününce kendilerine yeni meşgaleler aradılar ve birbirleri arasındaki ortaklıkları unutup farklarını büyütmeye başladılar. Sonunda koca bir toplumu bir tek insana kadar küçültüp bencilleştirdi bu işsizlik. Aşkın ve sevginin yetiştiği yegâne toprak olan güvene kan sıçradı, çölleşti kum gibi aktı avuçlardan. İnsanı şekillendiren bütün bağlar bir bir söküldü ve insan sonsuz kilimde çözülen bir düğüm oldu. Tanrı bu ilmiğin koca evrende oluşturduğu kusuru gördü ve kıyameti vaat etti...”

Son bilgede yerine oturmuş ve dinleyenler ona teşekkür etmişler. Üç kabilede zamanın hemen arkasında, camın ardından dışarıyı izler gibi insanı izlemeye devam etmişler. Gün gelip de insanın sırrı tamamen çözüldüğünde Tanrı; çemberdeki ateşle silecek tüm evreni yeni bir insanı yaratmak ve onun kusursuz zekâsıyla yeniden kendisini bulmasını sağlamak için.