10 Ekim 2007 Çarşamba

Masal (Mini Öykü)



"Gri şehir, gri gök ve gri bir geçmiş... Yaşlanmaya başlıyorum galiba, son derece memnuniyetsiz ve huysuzum. Gözlerim uzklarda hep sis bulutları görüyor, yaklaştıkça kaçıyorlar... Gözlerim, beyazlaşan saçlarım ve eski bir yara izi gibi beliren kırışıklıklar. Hiçbirşeye yetişme gibi bir heves yok içimde, çok yorgunum...Yalnızlığıma eşlik eden sende olmasan..."


Belkide otuzlu yaşların sonunu tahmin etmemeliyim diye söylenip günlüğü bir kenara attı. Aynanın karşısında henüz simsiyah saçlarına ve pürüzsüz yüzüne baktı.. Gözleri parıldıyordu. Sonra aniden arkasına döndü, açık kapının önünde onu izleyen beni farketti..


Kapının önünde öylece durduğunu farketmemiştim, bu halleri beni korkutmuyor değil ama içimden gülümsemek geldi nednese. Sınav sorularının cevaplarına çalışıyorlarmış, bende bir baksam iyi olacakmış. Başka bir bölümde olmasına rağmen neden bizim sınavlara çalışıyor ki? Yada doğru bir ifadeyle bizimle daha fazla vakit geçirmek istemesinin sebebi ne?Odaya yürüdük beraber, daha dün toplanmış ev aburcubur atıkları ve darma dağınık notlar ile bir enkazdan farksızdı. Tülay bilmiş bir ses tonuyla cevapları okuyor diğerleride önlerindeki kağıtlara geçiriyorlardı.Yanımdangeçip koltuğa oturdu, nedense ders çlışmak gelmiyordu içimden, tuhaf bir şekilde müzik dinlemek ver kahve içmek istiyordum. Mutfakta beni çağıran enfes kahve kokusunu alabiliyordum.


Ardı sıra ikinci kez gitmesine izin vermedim, gözlerimle hiddetli bir şekilde ona baktım, tekrar yerine oturdu. Bir yandan cevapları okuyor diğer yandan ise bu çıkmazın duvarını yıkacak bir fikir arıyordum. En yakın arkadaşım sınıf arkadaşıma açılmazsa hayatında ki hiçbirşey yolunda gitmeyecekti. Zaten gitmiyordu; lisenin en başarılı öğrencisi üniversitede ilk dönem sonunda- bu Nesrinle tanışmalarına denk geliyor- tüm dersleri baraja indirmişti. Aşık olmuştu ve bunu bana Beşiktaşta hayli sarhoş bir gecede ilkkez yanımda ağlayarak söyledi. Nasıl oldu, neye aşık oldu diye sormama gerek yoktu. Nesrin zekası ve kendine güveni ile özel bir insan ve kendi hayatına hakimiyetiyle birçok erkek için baştan kaybedilmiş bir hazineydi. Onu elde etmeyi düşünenlerin ve dahi açık açık elinde kirletmeye niyet edenlerin hepsi mazilerine derin bir reddediliş izi kaydettiler. Onlar gibi olmamakla beraber Türk filmlerinden kalma ismi gibi Ferit'te hayatını küçük zevkler için zehirlememişti. Hatta o güne kadar onun aşık olmasından umudu bile kesmiştim,hayalleri ve geleceğinde bir kadın yoktu, Nesrini tanıyıncaya kadar. Önümüzde uzun bir süre var... Bu aşka yazık etmelerine izin vermeyeceğim...


Kızkulesini izlerken dalıp gitmişim... Omzumda bir elle irkildim, Tülay'dı bu. Söz verdiği saatte ve söz verdiğimiz yerde 15 yıllık geleneğimizi yerine getirip buluşmuştuk yine. Sarıldım, her seferinde biraz daha sıkı sarılıyorum sanki. Onda gençliğim ve daha fazlası var.. Yaşlandıkça daha mı bir duygusallaşıyoruz? Gözlerine baktım, gülüyordu içi... Denizin kenarından zar zor kopup bir çay bahçesine oturduk. Tülay okulunda müdür yardımcılığı yapıyormuş son üç aydır. Öğretmenlik alışkanlık oldu, kendimi yenilemek istedikçe rutine daha çok sarılıyorum diyor. Eşi Tuncay ortağıyla anlaşamadığı için kendine ayrı bir hukuk bürosu açmış. Onunda bana selamı varmış... Onun sesi bana ilaç gibi geliyor. Çocuklara bağırarak çatlattığı sesinin arasında hala bana nasihatller veren o kız var. Konu dönüp dolaşıp bana geliyor.. Geziyorum hala, yerleşmeye niyetim yok. Avrupadaki fotoğraf çalışmamı tamamladım, şimdi özel bir koleksiyon için Mardin, Urfa ve Antep'deki tarihi dokuyu kareliyeceğim. Buluşmaya gelebilmek için bir hafta ara verdim... Bunlar onun beklediği şeyler değildi. Gözlerimin içine bakarak tek kelime etmeden bana hayatımda biri olup olmadığını soruyordu.


Ah Tülay... Başıma açtığın şu işe bak. Ne yapmalıyım şimdi? O uzun konuşmadan sonra herbir bahanem çürütülmüştü. Aksi gibi göze batan kötü bir özellikte yoktu ortada. Kafam son derece karışık... Sanki beni hayatta tutan tek şey kendime ait oluşummuş gibi geliyor. Hani biri hayatıma girdiği an yaşamayı unutacakmışım gibi.. Okadar çok alıştım ki kendime ait yalnızlğa; hayatımdaki bütün boşluklara talip bir his,aşk, korkutuyordu beni. Bütün bunlar yetmezmiş gibi fazla vaktimde yoktu düşünmek için, okul bitiyordu ve bu hafta Afyon'dan ayrılıyordum. Gitmeden bir cevap vermeliyim.. Ömür boyu kendime ait kalabilir miyim? Yada ondan daha güvenilir birini bulabilir miyim?... Düşünmem gerek...

Kötü birşey yapmadığını bunun normal bir his olduğunu söylüyordu ben bilmiyormuşum gibi. Nesrini ondan iyi tanıyordum ve bu şekilde kısa süre birlikte vakit geçirdikten sonra patlatılan ilanı aşk onun gözünde basit bir cinsel arzunun eseri gibi kalacaktı. Nesrinle ilkönce ben konuşup ona senden bahsetmeliyim, seni benden tanımalı dedim. Gözlerime baktı, kapıyı çekip gitti... Her canı yandığında yaptığı gibi kaçtı.. Aşkını bir armağan gibi saklıyordu, anlıyordum onu, ve şimdi kirli bir dünyada temiz olmanın çilesini çekiyordu. Aşkına kuşkuyla bakılması olasıydı veya aşkının yaşanmaya değer bulunmaması.. Nesrinin odasına yürüdüm, müzik dinliyor bir yandan da elindeki kitaba bakıyordu. beni görünce müziğe başıyla ritim tutmaya başladı. Kulağından kulaklığı çıkardım, gözlerimdeki ciddiyeti hissetmesi için gözlerinin içine baktım ve konuşmamız gerektiğini söyledim. İsteksizce diğer kulağındaki kulaklığı çıkardı ve kitabı kapatıp yanına koydu. Analtmamı bekledği şey belkide hiç tahmin etmediği birşeydi. Nesrinle uzun süren dostluğumda ortak paydamız insanlara, bilhassa çiftleşme arayışında olan erkek hayvanlara, olan güvensizliğimizdi. İkimizde evimizden uzaktydık ve burada herşeyi ikikez düşünmemiz gerekiyordu. Bibirimizden başka kimseye kolay kolay güvenmiyorduk bu bizim dünyamızdı. Ama rastlantı bu ya lisede ki en iyi dostum yatay geçişle bizim üniversiteye geçmişti. Bütün güvensizliğime basıp sıçrayarak onun boynuna sarılmıştım. Şimdi güvendiğim kişi sayısı iki olmuştu ve bilindiği üzre biri diğerine aşık... Ona bunları hatırlatlmalıydım ve onun mutlu olmasını nekadar istediğimi de... Bu mutluluğu kaçırmanın ikisinide üzeceğini... Bir elmanın ikiye bölündüğü gibi birleşebileceğini...


Gitmeden görüşmek istedi benimle, korkuyordum... Reddedilme olasılığı hem aşkıma koca bir sahte damgası vuracak hemde onu hayatımdan çekip alacaktı. Daha elini bile tutmadan hayallerime girivermişti, bana göre hayatımdan çıkması için çok geçti. Ama o beni geride bırakıp yola devam edebilecek kadar güçlü.. Dakikalar gelip geçiyordu, ve nihayet buluşma saatinin üzerine yeni bir saat gelmişti. Telefon çalıyordu, arayan o değildi.. Arayan Tülay'dı... Artık gelmeyeceğine emindim, telefonu açmadan, onun beni görmeden gittiğini hissetmiştim...

Ferit'i eve çağırmak ve Tülay'ın yanında bunları konuşmak bana itici gelmişti. Dışarda bir kafede buluşmak istediğimi söyledim, kabul etti. Çıkmadan aynada kendime baktım; bugün söyleyeceklerimi düşünmekten gece uykusuz kalmıştım ve gözlerimin altına birkaç çatlak yerleşmişti, yorgundum.. İçimde heyacan ve korku olmasına rağmen gözlerimden uyku akıyordu. Az sonra hayatımdaki bütün aitliğim hakkındaki kararımı açıklayacaktım. Beni bekliyordu, hep bekleyecek mi... Beni seviyor, hep sevecek mi... Kapıyı kapatıp sokakta yürürken bu kararı ve dünyada hegün binlerce kişinin verdiğini düşündüm. Evet.. hayatıma ilkkez beni hakkettiğini düşündüğüm biri çıkmıştı ama bu yeterli miydi?. Verdiğim karar doğru mu? Bu onu ve beni mutlu edecek mi? Tam caddeye adımımı attım ve kırmızı ışık yandı, geç kalıyorum!


-Nesrin Ertaş'ın yakını mısınız?

Sen benim biricik dostumsun, sana güvenmiyeceğimde kime güveneceğim... Sende benim

-Şuan hastanede, trafik kazası geçirmiş, kan kaybı var. Kan gerekli. Bulabilir misiniz?"

Gel seninle kan kardeşi olalım, hazır parmağım kesilmişken." Saçmalama Nesrin Hanım; benim asil 0 kanımı senin A grubu zavallı kanınla kirletemem..

-Durum ciddi, hazırlıklı olun. Ailesi burda mı?

Cidiyim Tülay, eğer bu olayı evdekilere özellikle ablama söylersen konuşmam senle.Hem daha kabul edip etmediğimi söylemedim Ferit'i.. Nilay abla için söz veremem...

Telefonu kapattığımda ne cevap verdim hatırlamıyordum. Sonra ne yaptığımıda... Kendimi hastanede buldum, üstü çarşafla kapatılmış yatağın başında. Vücüdum buz tutmuştu, onun soğuyan bedeniyle birlikte soğuyordum... Yıkılmama ramak kala omzumda bir el.. Ağlayan Ferit ve sonrası uzun bir uyku...

Hayır, hayatımda kimse yok Tülay... Hiçbir zaman olmayacağını ikimizde biliyoruz. Şu deniz kenarında hemde ağlayarak sana aşkımı anlatmıştım. Ben yalan söylemedim Tülay! O gün nasılsam bugün aynıyım... Simsiyah saçları ve parıl parıl gözleriyle ben kaçtığım bu şehire her girdiğimde beni yine aynı yerde karşılıyor... İçimde bana ait olmayan koca bir dünya, orda yaşıyor... Ben artık bana ait değilim sadece...

"Sevgili günlükçüğüm;
Saat şuan 04:30 ve ben hala uyumadım. önemli bir karar vermem gerekiyordu. Hayatıma Tülay, sen ve ailem dışında biri daha girmek istiyor. Diğerleri gibi olmadığı belli, hem Tülay'ın yakın arkadaşı. Hayatımda hep benimle birlikte olacak ve beklediğim gibi sonsuza dek sürecek bir aşk vaadediyor. İçimde zincirler kırılıyor galiba.. Hep kendime ait olduğumu okadar kanıksamışım ki; şimdi onunla olmayı düşündükçe hiç hissetmediğim bir his yayılıyor içime. Gözleri gözlerime değince bakışlarımı kaçırıyordum...Şimdi bakacağım gözlerine... "Seni sevmenin bedeli aşka küsmek olacaksa, ben varım" diyeceğim..

Sevgime onay veriyorum... Kendimi aşka açıyorum...


22.07.2002-Çarşamba"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder