23 Mart 2008 Pazar

Ve Taşlar Yerinden Oynar


Daha önce Komplo Teorisi başlıklı yazımda yazmıştım; Bir ülkenin değerlerini ve düşüncelerini tartışmaya açmak yanlı bir davranıştır ve tek tarafa hizmet eder diye. O günden bugüne neleri tartıştı ülkemiz, ortada. Şu bilinmelidir ki bu noktada durum hafife alınacak boyutta değil; hele siyaset ve politikanın zerresinden anlamayıp "hemşerilik" hesabı bilip bilmeden taraf tutmanın hiç sırası değil. Herkes en kötüsünü düşünüp ona göre pozisyonunu alıyor belki, yada istediği yaşamı dört gözle bekliyor. Ama durumun gidişatı iki tarafında beklediği gibi değil.


İktidar partisinin büyük şımarıklıklarla yaptığı kanuni değişiklikler ve yarattığı korku aslında yıllar yılı atalarımızın kullandığı "akıncılar" ın yaptığından farksız. Batılı ve en batılı ülkelerin kendi ülkelerinde işledikleri "can korkusu" teması Türk halkına uymadı (HSBC ve Sinagog saldırıları, Terör olayları) zaten canı burnunda yaşayan bir millet için ölümden korkmak mümkün mü? Peki Türkler neden korkar? Orhun abidelerinde yazanları okuduysanız eğer anlarsınız; Orada Bilge Kağan gibi cesur bir Türkün korkusu açık açık yazılmış ve günümüze kadar ulaşmıştır; Bu korku kimliğini kaybetme,yozlaşma korkusudur. Bilge Kağanın emanet ettiği Osmanlıda yavaş yavaş kaybedilen ve sonra Atatürk'ün din kisvesine bürünmüş arap milliyetçiliğinden kurtarıp yeniden armağan ettiği Türklük bu vatan için en değerli en sakınılan hazinedir. Türklüğün karşısına dini çıkarmak ve varlığına Hakk için son vermesini istemek inançları için yaşayan Türk toplumunda krizler e yol açar. Türkü dine, dini mezheplere, ve mezhepleri cemaatlere bölmek ise yüzyıllar boyu sürecek bir yeniden birleşme sürecinde dünyadan bir ırkı silmek anlamına gelir,tabi görebilenler için. Şüphesiz emevi zihniyeti için Türklükten vazgeçmenizin size neler kazandıracağı tartışmalı bir konudur.


Nihayet halkımıza tartışma yolu açılan laikliğin temel işlevide bu duruma engel olmaktır. Din bireyseldir; güzel ahlak sahibi her kişi için değerlidir ve bu bireylerden oluşmuş toplumlarda zaten sorun yaşanmaz. Ancak bütün kural ve hükümlerin dayanacağı dini belirlemek ve ona göre hareket etmek yani şu sıralar herkesin ağzında olan "çoğulcu demokrasi" yapısını dine uygulama Allahla kul arasına girmek, şirk koşmaktan başka birşey değildir. İnanan insanlar için dini yaşatmanın en güzel yolu onu sancağa çekmek değil, onu yorumlayıp anlayarak soyut dünyasını zenginleştirmek olmalıdır. Diğer türlü din dünyevi birşeydir. Aslında laiklikle sadece Türklük değil aynı zamanda dinin manevi değeride korunmakta ve orada Allahla kul arasına hiç kimsenin giremeyceğine dair garanti verilmektedir. Bu sayede hem Türklük hemde din sonsuza kadar varlığını sürdürebilir. Bunu kimlerin istemeyeceğini bir düşünün.


Bize bu konuda yaşatılan korkuyu az görenlere inat korkunun dozu her geçen gün artmış ve sonuçta günümüzdeki boyutunu almıştır. Şimdi direnç mekanizmaları birer birer kırılmaya çalışılan bu ülke için esas oyun daha başlamadı, bu yapılanlar sadece akıncı birliğin elinden gelenler. Gerçek birlik geldiğinde bizler, yani hala aklıselim olanlar dışında onu hasretle bekleyen yüzlere gülümseyerek bakacaklar.Onlar bu korkuya çare görülecekler... Onlar huzuru ve mutluluğu vaadedecekler... Onlar son oyunu sergilecekler. Tabi eğer gelmelerine izin verirsek...

4 Mart 2008 Salı

Slogan Cumhuriyeti





"Sivil toplum örgütleri bu konuda gerekli girişimi yapmalılar... Sivil toplum örgütleri durumu protesto etmek için bugün saat 12'de Taksim'de... Sivil toplum örgütlerini ziyaret etmeye başladı.... Sivil toplum örgütleri..."

Hep bu ağır ismi oluşturan yasal örgütleri duyduk anahaberlerde. Hep birşeylere karşı, hep birşeyler için mücadele içinde olan bu örgütler olmazsa birşeylerin kötü gideceği ortadaydı. Tabi bizde çocuktuk, görmüyorduk bu ağır ismin çürüyen etini.

"Gazzede düzenlenen bombalı saldırıda çok sayıda sivil hayatını kaybetti... Irakta direniş güçlerine ait bir militanın düzenlediği bombalı saldırıda 15 sivil hayatını kaybetti... Sivil hayata ilk adımını atan başkan torunlarıyla vakit geçirdi..."

Bakın burdada "sivil"ler var. O büyük ismi oluşturan küçük insancıklar. Sivil dediğimiz şey ne? Etliye sütlüye karışmayan, bütün hayatını kendi yaşamını ve sevdiklerinin yaşamlarını idame ettirmek için harcayan bir kişi mi? Var mı öyle biri?

Dünyada sivil denen birşey kalmadı, 0-7 yaş çocuklar dışında. Herkes bir ideolojinin militanı artık. Oy verdiği partiye ve hatta tuttuğu takıma bile körü körüne bağlı insanlar için sivil yaşam da ne? Dünya üzerinde her 5 kişiden 3ü savunduğu düşüncelerden en az biri için ölmeye; 5te 4ü öldürmeye hazır. Hangi sivillerden bahsediyorz ve kimi kandırıyoruz? Akılcı ve eleştirel düşünceye hiçbir ideoloji kolay kolay izin vermiyor ve bu yüzden 5'te 1lik kısım bu ideolojilerin kurduğu saadet zincirlerine katılmıyor.

Hadi bunu bir dünya gerçeği olarak kabul edelim. Düşüncelerimiz için ölmek onurlu ve erdemli bir son olsun bize. Peki uğruna öleceğim düşünceye iman etmek hakkım değil mi benim? Niçin ideolojilere girer girmez birçok tabuyu olduğu gibi kabul etmem gerekiyor? Niçin kendi kendime keşfedemiyorum? Niçin eleştiremiyorum ve niçin koşulsuz itaat gerekiyor her "büyük" sözüne? Bütün köklü inanışları bir kenara bırakalım, bunlar bizim ata yadigarımız olsun ve oldukları gibi anlatalım geleceğe. Gözümüzün önünde yeni yeni türeyen futbol,terör, mafya ideolojilerine niçin kimse ses çıkarmıyor? Onlar için adam öldürmek, dayak atmak, hayat karartmak ve küfretmek inanç ruhunun bir parçası. Hayatınızda sizin ait olduğunuz kaçtane böyle yapı var? Gerçekten sivil miyiz?


Sivil olmak matah birşey değil, hadi herşeyden vazgeçelim demiyorum bende. Bunlar sosyal yaşamın birer parçası ama herşey gibi doğru yapılırsa. Küçük hesaplar yapan insanlarla oldum olası iyi geçinemedim. Bir yanım onlardan kaçmak için çırpındı durdu,yalan değil. Ama şimdi geldiğim noktada koca ülkenin küçük hesaplar yaptığını görünce kaçacak yerde kalmadığını anlıyorum. Herkes oturduğu yerden, minimum eforla büyük işler başarmaya çalışıyor. Ne yapıyorlar? Sokaklarda, evlerde, yollarda... mikrofon uzatılan ve kalabalığın bulunduğu heryerde slogan atıyorlar. Sloganları dua niyetine okuyorlar-hani kırk kere söylersek olur diye. Sivil değiliz, onu biliyoruz artık. Ama övünülecek ideolojilerimiz ve faaliyetlerimizde yok.

Alın size günümüzdeki milliyetçilik: "Tekbir! Allahu Ekber!"

Alın size gerçek milliyetçilik: "Vatan sevgisi ona hizmetle ölçülür."

Biri Allah'a emanet diğeri bana. Oysa Allah herşeye hakim zaten, burda çalışması gereken benim! Ama ben nerdeyim? YOKUM! İşte vardığımız nokta bu.

Daha örnek mi?

"Türkiye laiktir laik kalacak."

"Atatürkçü düşünce engellenemez."

"Ne ABD ne AB; Tam bağımsız Türkiye!"

...

Daha devam eder bu liste. Ama benin okadar vaktim yok, yürüyecek yolum var. Sessiz sedasız, kimsenin bakışına takılmadan... Adımın belkide hiç anılmayacağı bir gelecek için yollarda oalcağım. Bazılarının sloganlarıyla korkutup kaçırdığını sandıkları şer güçlerin peşinde.