Tüfeğini doğrultup alnının ortasına bir çukur açmak için bekliyordu. Tek bir titreme, akan ter veya uçan sinek bu incecik dengeyi ölümden yana bozabilirdi. Bir mucize oldu, olması imkansız birşey... Aynı anda hem titredi vücut günahla, hem bu günahın verdiği zevkle terler döküldü birer birer ve bu kokuşmuş tabloya doluştu sinekler.
Sordu, "Dua etmek ister misin?"
Bu hazlı yok oluşta, kurtulmak istemek belkide hakaret etmeye denkti. Başını öne eğip bir iki şey mırıldanacak oldu, içi götürmedi. Kafasını hayır anlamında salladı. Bir mucize daha bekliyordu, mucizelerin her şeye gücünün yetceğini biliyordu da bir aklına söz geçirmeye yetmiyordu gücü. Ölümden beter olan bu bekleme anıydı, hem azapların en büyüğü. Gözlerini kapatıp "Uykusuzum, hastayım ve çok yol yürüdüm dedi." Tüfeği elinde tutmakta olan adam, camdan dışarı bakarak konuştu "Evet, atımda öyle". Bu söz üzerine "ama ben insanım" demeye utandı, üzerinde at sinekleri uçuşup konarken çok anlamsız gelecekti.
Yinede bir kurtuluş olduğuna emindi, onu merak edenlerin duaları, hiç değilse onların duaları, kendisini bulacak ve buradan hiç değilse yaralı olarak kurutlacaktı. Yaraları büyüterek ve muazzam bir savaşın eseriymiş gibi anlatacak, yaralar iyleşinceye kadar bu masalla avunacak ve avutacaktı. Sonuç yine aynı olacak ve başka bir borcun bedelini de yine böyle dizleri üzerinde kanamayı bekleyerek ödeyecekti.
Ölüm için geri sayım başlarken düşündüğü tek şey vardı "Bende bir attan fazla olan ne var?"
"Tanrı şahidimdir, eğer yaşarsam ilk iş nalların uğurundan vazgeçeceğim"
...
Devamı daha sonra
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder