22 Aralık 2010 Çarşamba

A. Kan





Kurulmuş duvarlar
depremle çatırtıyordu
"yokluk" sızan ışıkla eriyor
"boşluk" esen soğuk rüzgarla doluyor..

İki kişilik olmayan herşey
birer birer yere gömülüyordu sanki..
Ayakları yerden kesilmiş iki yüz
hiç korkmadan bu zelzeleden
aşağıda kopan kıyameti görmeden
gökyüzünde yükseliyordu
ne biri ne diğeri
sanki nerden baksan tekidiler...
Güneşe yakınlıktan
ve bu çiçek gibi
kendi içine kapanıştan ısınan ten
yağmur olup yağıyor..
ve beden toprak kokuyordu..
Öyle bereketli bir hali vardı ki..
bu toprağa en nadide çiçeği eksen
boy verecek gibiydi.
Kendini sakınmanın bir gereği yoktu
İşte o kusursuz his, işte cennet..
Az önce başlamadı mı kıyamet
ve cennetin sonsuzluğuna giden
ahir yolculuğu.

Sonra bir sis, bulutlar..
Güneşe kucaklayıp götürdüler..
Üşüdü ve titredi..
Bu titreyiş deprem gibi sardı
önce biri oldu, sonra diğeri..
Kıyamet,
az önce ölen tüm tekliklerin
yerden belirmesiyle tamamlandı
Göğün tepesinden yatağa düşen hasta,
yorgun bir kuştu..
Üstelik bu havasızlık, bu ağır koku
ve kaygan soğumuş bir beden az ötesinde
Bir cinayet gibiydi herşey..
kana gerek bırakmıyordu, vücutlardan akan ter.
Onu cennetinden kovan günah
Kurduğu anlık cennetin kendisiydi..
Şimdi bambaşka bakan iki göz
Düşünüyor suskunca;
Nedir söylenecek ilk söz?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder