22 Mart 2023 Çarşamba

Sana dair..

 Zamanın akıp gittiğini en çok ne zaman anlarsın? Ben artık yerinde olmayan şeylerden, kayıplardan anlarım. Yoksa beyaz saç, kırışık cilt tek başına şahit değil. Çünkü o saçın ve o tenin altındaki kutu zamanı olduğu haliyle tutabilme gücüne sahip. 

Bu yazı sana dair... Sen kimsin? Kayıp olan.

Benim için sen yaşarken hep sorunlu, dikiş tutmaz bir dostluğun koptu kopacak parçasıydın. Öyle de oldu nihayetinde, koptuk. Bu yazıyı yazdığım şu an, senin doğum günün, itibariyle neredeyse 11  yıldır yüz yüze, yaklaşık 3 yıl da benim kararımla hiç bir şekilde görüşmedik. Bu durum sadece  hayatın olağan akışı ile açıklanabilir mi? 


Ben kusursuz değilim elbette. Hayatta değer verilmesi gereken önemli şeylerden birinin de saf iyi niyet olduğunu düşünürüm. Sana karşı bunu sonuna kadar göstermeme rağmen , nihayetinde heba olduğunu gördüğüm bilmem kaçıncı örneğin sonunda bunu esirgemem bir sorun sayılabilir. Olgunlaşıp, sağlıklı düşünmeye başladığında karşılıksız sunulan dostluğumun ve seni en aciz durumunda bile kullanmayan dostun bir parça daha fazla özen ve dikkate değer olduğunu beklemem de biraz fazla sanırım. Belki kıt ilgi alanım, ön yargı gibi algılanabilen diğer hayatlardan da damıttığım tecrübelerimi dile getirmem de sayılabilir. Seni ailem ve çevreme girecek kadar güvenilir bir psikolojide görmemem de belki...


Ama ben hep senin yanında olmayı seçtim. Ailen, sevdiklerin, hatta kayıp oluşunu gölgeleyen küçük meleklerinin acısına karşı bile... Bunu yaparken tek beklentim eşit olmaktı. Gerçek bir dostlukta olduğu gibi; kendi sahip olduğun mutluluğa beni de layık görecek kadar. Ya da ne bileyim, ben mutluyken o mutluluğun fotoğrafını gocunmadan çekecek kadar. Belki öyleydi, ama hissetmedim, hissettirmedin.

Peki ne hissettirdin? Hayatına giren sevgililer aracılığıyla hep sana platonik aşık, senden bir ışık bekleyen çaresiz bir sevdalı olduğumu. Aslında bunun sen olduğunu itiraf ettiğin anda bitmesi gerekirdi ama yeniden ve yeniden hissettirdin bunu.  
Hayatına girip libidonu okşayan her yeniyle yepyeni hobilere kolayca geçerken bunca zamana rağmen bizim ortak bir hobimiz olmayışı da, her yeninin mutlu zamanlarından çok kırılıp atıldığın zamanlarını bana ayırman da kabaca bir mendil, kibarca bir yarabandı gibi hissettirdi.

Nihayetinde mutlu bir haberi arayıp veremeyeceğim, üzgünken teselli duymak için arayamayacağım birine dönüştün. Açıkçası burada başladın ve burada kaldın... 

Sen mutlu oldun mu peki? Sanmam, hep bir hayalin peşinde koşup küçük hesapların denkleşmesi için didinirken toplamalardan çok çıkarmaları yaptın durdun. Kızlarının, hep bir anne olmak istediğini düşünürdüm, hayatına kattığı bahar dışında, çetin kışları ve sele dönüşen yağmurları geçiştirmek için didindin durdun... Parçalı bir ailenin travması, sanırım kızlarını uzak tutmak için didinmene değecek kadar zararlı bir durum.

Bugün kayıp olmanın sebebi, silsile halinde bir yumak. Neresi başı neresi sonu çözmek güç. İnanan, Rabbine sığınan biri olduğunu biliyorum. Dilerim O seni bulur.

Ben? Üzgünüm... Paralel evrende iyi bir dost halini düşündüm. Hani akışında ilerleyen, olacağı olan bir dostluk. Oradaki sen hiç olmayacaktın, imkansızdı. Ama sen olmadan onu düşünmek de imkansız şimdi.  Senin öte tarafında olman, ölümü daha tanıdık kıldı diyebilirim, çünkü gençliğimin bir bölümünü de beraberinde taşıdın... 

Sen beni özlediğini söyledin, beni sevdiğini söyledin, bana aşık olduğunu, benimle konuşmanın huzur verdiğini söyledin.  Bunları başkaları için söylediğini bilecek kadar tanıyorum. Bütün bunların yerine bana "Bunu seveceğine eminim..." diyerek bir kitap uzatmanı ve o kitabı seninle konuşmayı tercih ederdim, olmadı...

Sen benden bunları duymadın, belki sen de bunları duymak istiyordun. O halde söyleyeyim; seni özleyeceğim..

Sana huzur diliyorum, dünyada arayıp da bulamadığın huzur...


27 Haziran 2020 Cumartesi

Kalbimde

Yürüyorum, ayaklarımda dar ayakkabılarla...
Kuru, çorak bir toprakta
Boynumda kravatım
beyaz bir gömlek
gri ceketimle...

Yorgun muyum?Hayır..
Bu güneşin de üstümde yok etkisi.
Bu yolun mutlu bir tınısı var,
yazın oyundan eve döner gibi
ama topum kolumun altında
ve doymuşum oynamaya.

Ev? Yatağım, çay fincanım, masa...
yola bakan bir pencere, araba sesleri..
Hayır, ev sevdiğim yemek kokusu,
sofrada çatal bıçak sesleri...
Yorgun bir anne, açılan kapıya heyecanla bakan
minik gözler...


Yürüyorum, yorgun değilim...
Kravatımı, ceketimi...
Dar ayakkabılarımı çıkarıp da gireceğim eve
Yorgun bir kadın, sevdiğim yemek...
Hep anahtarlarımı yokladığım cebime bakmayacağım
Anahtarlarım yok aklımda bile..
Çünkü o kadın evde, beklemekte...
Hep oradaydı, hep beklerdi de neden şimdi?
Şimdi sen varsın o evde, biliyorum.
Sen varken gitmez bir yere...
Sen varken,
Ben yorulmam asla.

2 Mart 2020 Pazartesi

Boşluk

Tüy kadar ağır omuzlarım..
Kuşlar nasıl ölür, gördükten sonra..

En ufak hareketten bile korkarak geçen kısa ömrün
Korkusuz, ağlamasız, sızlanmasız düşüşü...
Nasıl böyle sessiz, çareler peşine düşmeden..
En küçük umuda minnetle bakmadan kabullenilir,bilmiyorum.

Ne dualar, ne yakarışlar var geçmişimde benim.
Hiç değilse, açılacak bir yaradan önce
acıklı bakışlarım bile yeter bu sondan utanmaya.

Bu yüzden bir kuş tüyü kadar ağır omuzlarım,
baktıkça ezilirim
Dayanamam
gözlerim dolar...


14 Aralık 2019 Cumartesi

Uçmak

Sesini özleyeceğim en çok, bakışını...
Huysuz ve korkak
ve sinirli
ve inatçı...
Beni küçücük gaganla seni parmağı üzerinde dokunmadan tutabilecek biri yapışını.
Sana dair her hatıra, ruhuma ve kalbime derin bir acı veriyor.
Savaşlar var, insanlar ölüyor...
Bir kuş mu dert oldu bana? Evet!
Evet çünkü seni sevmeseydim insanlığımdan da sevgimden de şüphe ederdim.
Ben de bir gün öleceğim, biliyorum.
Belki benim başıma bir mezar taşı dikilecek,
Seni çocukluğumu gömdüğüm yere gömdüm
Yeniden bir ağacın dalına yürüyüp orada tüne diye
Maşuk'um, benim yavru kartalım..
Bülbül sesli, sarı başım....
Bu senin mezar taşın, bu sana ağıdım.
Hayatıma kattığın anılar dolu bu 7 buçuk yıl için teşşekkür ederim.
Bilmem kaç yıl daha yaşayacağım,
hangi dertlerim mutluluklarım olacak..
Kimseye tek kelime edemeyeceğim ama
sadece sen bil;
Son nefesimde ruhumu almaya, sen de gelir misin?

Bu muhabbet kuşlarının hiç birine  benzemeyen ve çok sevilen Maşuk'un kitabesidir, bunu benden başka okuyan varsa sevdiği her şeye iyice baksın. Kazandığın diğer hiç birşey sevdiklerinle geçirebileceğin geçmiş bir günü satın almaya yetmiyor

MAŞUK
(Temmuz 2012- 13 Aralık 2019)

10 Ağustos 2019 Cumartesi

Yok

Mutluluğun nemli topraklarında uzanıyor bedenim
mutluluk amaçsız kalmaksa eğer

Devrilen bir ağaç gibi hissediyorum
parça parça eksiliyorum
parça parça istiyor beni orman
ve ona çıkıp çıkıp gelen ziyaretçileri.
Kimsenin bu koca cüsseyi
olduğunca sığdıracağı hanesi yok.
Kimsenin...

Devrilmiş  ağaçtan baston kullanıyor yaşlı bir çift.
Devrilmiş ağacın dallarından yapılan
kuklalara gülüyor, gülmeye ihtiyacı olanlar
devrilmiş ağaçtan yapılan kağnılar taşıyor
yollara düşen yolcuları..
Devrilmiş ağaçtan yapılan kapı koruyor
ürkek  bir genç kadının küçük evini.
Devrilmiş ağacın yapraklarından yapılan
yeşil taçlarla koşuşturuyor çocuklar.
Üç beş kuruş kazanmak için,
devrilmiş bir ağacın dallarını satıyor
 ağaçların dostu ormancılar.

O kadar çok bölündükten sonra bittim sanıyordum
kendimden azade yükseleceğim sanırken
bana köklerim kalıyor
toprağa gömülü, berekete hasret.
Hiç bir zaman ağaç olamadım ki ben
bana bakan gözler için.
Oysa bir de bana sorsalar beni,
ağaçlıktan çoktan vazgeçtim

Böyle boylu boyunca devrilmeden önce ben
dallarıma sarılacak bir halatla
salıncak olmak için beklerdim
Çok bekledim..


3 Haziran 2019 Pazartesi

Meyve

Çekiliyor damarlarımdan kanım, düşündükçe..
Düşünceler kafamın içinde aç bir tavşan gibi..
avlanmadan beslenmek meselesini çözememiş
şu yazın kokusuna bak..
kim eksik olmak ister bir nefes daha almaktan?
Oysa heybemizdeki kadar biçilmiş hava
bu güneş anca kendi çapında biri için olabilir,
bana ya da sana sonsuz değil ki?
Birer birer eksiliyoruz..
birer bireriz çünkü.
Oysa bulmuş en ilkel canlı bile
sonsuza dek var olmanın erdemini..
Tüm yüklerinden kurtularak,
el, kol, bacak, kalp, yürek, omurga...
Sonunda tek bir hücre kalıncaya dek atmış yükünü..
Bir hücre senden..
Bir hücre benden..
Onlar da sürüklenerek bir vazgeçişin koynuna
Ne sen, ne ben..
Hem sen, hem ben var olacağız yeniden.
Bir isimde birleşecek varlığımız.
Bir ismin geçmişi olacağız.

Bu gölgeyi kaldırıp atmak için küçülelim
Damarlarımı kemiriyor aç düşüncelerim
Bir meyve vermeden gitmekten korkuyorum
Korkutukça acıkıyor
acıktıkça daha çok kemiriyorum içimi
Bu tavşan oyukları, bu kuru dallar..
Yaz kokusuna rağmen boş caddeler bundan sebep..
Bir park olsa hani, gıcırdayan bir salıncak..

Kum olacak beni kemiren aç tavşanları
oyuklarında tutan korkuluklar
Ah..
O kumları ezerek büyüse..
İçimdeki umuda giydirdiğim
kırmızı papuçlar..

5 Nisan 2018 Perşembe

Bitiyor mu?

Bu yazıları ne yapacağım?

Kendime tuttuğum bu güncenin de unutulma eşiğine geldiğini üzülerek fark ediyorum. Çok geniş, bazen gereksiz ve tamamen amatörce yazıların benden başka alıcısı olsun diye hiç uğraşmadım, şimdi ben de bırakırsam yitip gidecek bu engin denizde.
Tuhaf, aynı şeyi hissediyorum buraya karşı. Bazı arkadaşlıklarım, kopmakta güçlük çektiğim ama beni sıkı sıkı bağlayan zamanların çok geride kaldığını hissettiren birkaç olaydan sonra daha azına yetinmektense bitirmek istediğim arkadaşlıklarım. Bu güncede dünkü ben, bugün ki bendeki etkisini kaybediyor. Daha azı ile yetinmeli mi?

Öylece bırakıp gideceğim, bu değilse de yakın bir yazım son olacak. Hatta bir kaç zaman içerisinde belki son kez adres çubuğunda adını yazacağım ve bitecek. 

Ömür, ne uzun bir anlam. Şöyle bakınca her şey kere her şey  hacminde bir boyutta. Ben küçük bir blogun mezar taşına takılıp kalıyorum.