Zamanın akıp gittiğini en çok ne zaman anlarsın? Ben artık yerinde olmayan şeylerden, kayıplardan anlarım. Yoksa beyaz saç, kırışık cilt tek başına şahit değil. Çünkü o saçın ve o tenin altındaki kutu zamanı olduğu haliyle tutabilme gücüne sahip.
Bu yazı sana dair... Sen kimsin? Kayıp olan.
Benim için sen yaşarken hep sorunlu, dikiş tutmaz bir dostluğun koptu kopacak parçasıydın. Öyle de oldu nihayetinde, koptuk. Bu yazıyı yazdığım şu an, senin doğum günün, itibariyle neredeyse 11 yıldır yüz yüze, yaklaşık 3 yıl da benim kararımla hiç bir şekilde görüşmedik. Bu durum sadece hayatın olağan akışı ile açıklanabilir mi?
Ben kusursuz değilim elbette. Hayatta değer verilmesi gereken önemli şeylerden birinin de saf iyi niyet olduğunu düşünürüm. Sana karşı bunu sonuna kadar göstermeme rağmen , nihayetinde heba olduğunu gördüğüm bilmem kaçıncı örneğin sonunda bunu esirgemem bir sorun sayılabilir. Olgunlaşıp, sağlıklı düşünmeye başladığında karşılıksız sunulan dostluğumun ve seni en aciz durumunda bile kullanmayan dostun bir parça daha fazla özen ve dikkate değer olduğunu beklemem de biraz fazla sanırım. Belki kıt ilgi alanım, ön yargı gibi algılanabilen diğer hayatlardan da damıttığım tecrübelerimi dile getirmem de sayılabilir. Seni ailem ve çevreme girecek kadar güvenilir bir psikolojide görmemem de belki...
Ama ben hep senin yanında olmayı seçtim. Ailen, sevdiklerin, hatta kayıp oluşunu gölgeleyen küçük meleklerinin acısına karşı bile... Bunu yaparken tek beklentim eşit olmaktı. Gerçek bir dostlukta olduğu gibi; kendi sahip olduğun mutluluğa beni de layık görecek kadar. Ya da ne bileyim, ben mutluyken o mutluluğun fotoğrafını gocunmadan çekecek kadar. Belki öyleydi, ama hissetmedim, hissettirmedin.
Peki ne hissettirdin? Hayatına giren sevgililer aracılığıyla hep sana platonik aşık, senden bir ışık bekleyen çaresiz bir sevdalı olduğumu. Aslında bunun sen olduğunu itiraf ettiğin anda bitmesi gerekirdi ama yeniden ve yeniden hissettirdin bunu.
Hayatına girip libidonu okşayan her yeniyle yepyeni hobilere kolayca geçerken bunca zamana rağmen bizim ortak bir hobimiz olmayışı da, her yeninin mutlu zamanlarından çok kırılıp atıldığın zamanlarını bana ayırman da kabaca bir mendil, kibarca bir yarabandı gibi hissettirdi.
Nihayetinde mutlu bir haberi arayıp veremeyeceğim, üzgünken teselli duymak için arayamayacağım birine dönüştün. Açıkçası burada başladın ve burada kaldın...
Sen mutlu oldun mu peki? Sanmam, hep bir hayalin peşinde koşup küçük hesapların denkleşmesi için didinirken toplamalardan çok çıkarmaları yaptın durdun. Kızlarının, hep bir anne olmak istediğini düşünürdüm, hayatına kattığı bahar dışında, çetin kışları ve sele dönüşen yağmurları geçiştirmek için didindin durdun... Parçalı bir ailenin travması, sanırım kızlarını uzak tutmak için didinmene değecek kadar zararlı bir durum.
Bugün kayıp olmanın sebebi, silsile halinde bir yumak. Neresi başı neresi sonu çözmek güç. İnanan, Rabbine sığınan biri olduğunu biliyorum. Dilerim O seni bulur.
Ben? Üzgünüm... Paralel evrende iyi bir dost halini düşündüm. Hani akışında ilerleyen, olacağı olan bir dostluk. Oradaki sen hiç olmayacaktın, imkansızdı. Ama sen olmadan onu düşünmek de imkansız şimdi. Senin öte tarafında olman, ölümü daha tanıdık kıldı diyebilirim, çünkü gençliğimin bir bölümünü de beraberinde taşıdın...
Sen beni özlediğini söyledin, beni sevdiğini söyledin, bana aşık olduğunu, benimle konuşmanın huzur verdiğini söyledin. Bunları başkaları için söylediğini bilecek kadar tanıyorum. Bütün bunların yerine bana "Bunu seveceğine eminim..." diyerek bir kitap uzatmanı ve o kitabı seninle konuşmayı tercih ederdim, olmadı...
Sen benden bunları duymadın, belki sen de bunları duymak istiyordun. O halde söyleyeyim; seni özleyeceğim..
Sana huzur diliyorum, dünyada arayıp da bulamadığın huzur...