4 Kasım 2012 Pazar

Kavak Yelleri

Yazmayalı uzun bir zaman oldu, bunun sebebi ben değil "Şapka"dır.Nicedir onu okunabilir bir hale geitmeye çalışıyorum, ama bir türlü zaman yetmiyor onu kendim için okunabilecek bir hale getirmeye. Bende vazgeçtim en sonunda ve yarım bırakılanlar kısmına ekledim. İçimde esen rüzgarla kımıldayan yaprak seslerine kulak verdim;

Çocukluğumda bahçemizin sınırını tutan ve aşağı inmek için bizim tutunduğumuz kavak ağacını gördüm geçen gün. Yerde boylu boyunca yatıyor.. Kavak ağaçları pek tercih edilmez genelde faydasız görülür. Onun yerine bahçelere üçer beşer meyve ağaçları dikilirdi.Babam ekmiş ta evimiz ilk yapıldığında.Çocukluğum üç tane kavağın ilkbahar ve yaz aylarında tutturduğu alkışlarla geçti benim, ben çok severim kavak ağacının o sanki yanından küçük bir dere akıyormuş gibi şakıyan yapraklarını. Bahar aylarında etrafa saçtıkları beyaz pamukçuklar, yalancı bir kış getirirdi.. Yere düşen dalları ve yaprakları güzün toplandığında büyük bir kamp ateşi gibi yanardı ve tabi etrafa sıçramaması için biz de yanında dururduk. O dönem çocuklarının populer oyunlarından biri olan yay ve ok yapmak için kavak ağacı kullanılamazdı.Çünkü dalları ne ok ne de yay olmaya müsaitti... Biz başkalarının ağaçlarından dal keserdik mecburen. Bahçemizde koskoca üç ağaç vardı ama o dönem oyunlarımızda (salıncak kurmak dahil) pek işimize yaramadığı için aslında pek ağaç gibi gelmezdi bize. Bizden önce var olan bu ağaçlar sanki bizden sonra da olacaklardı. Ama eve en yakın olan ikisi inşaat sırasında ve sonuncusu ise geçtiğimiz gün kesildi.

Ben o ağaçların dallarını topladım, hatta yakmaları için sağa sola verdik.. Külleri ve dumanı koca bir alana yayıldı bu vesileyle... Geçen gün kesilen ağacı gördüğümde aklıma çocukluğum geldi, bir umutla bu ağaçlara bakar gözüme yay olabilecek bir dal kestirmeye çalışırdım, bazen kesecek kadar gücüm olmaz bazen de kestiğim dal daha ipi bağlarken kırılırdı. Şimdi boylu boyunca yatan ağacın bütün dalları önümde, ama ben kalede  savaştan arta kalan boş topları ziyarete gelmiş bir ihtiyar gibi hissediyordum. Küçükken ağaçlara bir dal için bakışım nasıl yine gelmişti aklıma... yapamadığım herşey bir gün mutlaka ya böyle buruk bir anı olarak ya da başkalarının hayatlarında nispet yaparcasına karşıma çıkıyor.  Bugün de hakkıyla yapamadığım çok şey ve hakkıyla yaşamadığım bir hayatım var. Çevremde kavak ağaçları, sesleri öyle hoş ki insan dalıp gidiyor.. Keza hüzünleride beyaz, yalancı bir kış gibi etrafımı kaplıyor. Ama ne zaman gerçekten ihtiyaç duyarak baksam, tıpkı yay  aradığım çocukluğum gibi  ellerim bom boş kalırım. 

Ben hayatımdaki ağaçları kesmeye kalksam işte hep bu rüzgarımla dans eden kavak ağaçlarının  şarkısına aldanır kendimi o ağacın gölgesinde gözlerim kapalı bulurum.  Zaten lüzumu yok artık kesip biçmenin, tıpkı bahçemizdeki o ağaç gibi bir gün benim dışımda bir sebepten toprağa uzandıklarında farkedeceğim çekip gittiklerini. Tabi yine aynı hüznü yaşayarak..,

Bahçemizdeki incir hala durur ve köşede biri yabani iki elma ağacı...  Meyvalarını beklediğimiz kayısı geçen yaz tamamen kurudu, cesedi dimdik duruyor lakin.. Ön tarafın tek sahibi dut ağacı ise kollarını kaybetti ama hala yaşıyor. Kendi paramı kazanıp istediğimi almaya başladığımdan beri bunların bana verebileceği hiçbirşey kalmadı. Ama bu yeni eve taşındığımdan beri kulağım, ruhum hep o kavak yelleriyle çırpınan yaprak seslerini arıyor...

Hiçbirşey amaçsız değilmiş demek ki.. Benden başka..