Bunun dışında cümlelerimizde genelde "süreniz bitti, zaman doldu, zaman yetmedi, zamanı geçmiş, zamanı gelecek..." gibi zamanı parmağına anahtarlık etmiş küstahlık var. Evet, zamanı bulan insanoğludur ama insanda daima kendi eserlerine esir olma psikolojisi vardır ki bunları putlarda, ülkelerde ve parada görmek mümkün. Ne yapıyoruz? Bütün işlerimizi paşa paşa zamana uydurmaya çalışıyoruz, gözümüzün önünde saniyeler aynı rahatlıkla adım adım ilerlerken biz kalkmak üzere olan otobüse takır takır koşuyoruz..
Sonra? Sonrası işte doğum günlerimizi, bayramları, bekliyoruz.. Ve yeni yılları. Eğer gerçek anlamda yeni yıla bizim ulaşmamız gerekseydi 2000li yılları gören çok çok az insan olurdu herhalde.. Çoğu ayağına kadar gelen eşikten şuursuzca geçiyor. Günü gelip tüm zaman aletlerini parçalayabilsek...Biri güneşe, biri aya bakar yine kendini sıkıştıracak bir mengene bulur.. Geri kalanlarsa umrunda olmadan yaşar.
Sonra? Sonrası işte doğum günlerimizi, bayramları, bekliyoruz.. Ve yeni yılları. Eğer gerçek anlamda yeni yıla bizim ulaşmamız gerekseydi 2000li yılları gören çok çok az insan olurdu herhalde.. Çoğu ayağına kadar gelen eşikten şuursuzca geçiyor. Günü gelip tüm zaman aletlerini parçalayabilsek...Biri güneşe, biri aya bakar yine kendini sıkıştıracak bir mengene bulur.. Geri kalanlarsa umrunda olmadan yaşar.
İşte bu meraksız, tüm herşeyi oluruna bırakmış basiretsiz kitle bir ur gibi duruyor insanlığın gözkapağının üstünde. Herşeyi dar bir aralıktan görüyor ve anlamaya çalışıyoruz sırf bu yüzden. Bu zamana kadar bu belaya neşter vurmaya kalkan herkes "iyi huylu" bu urdan intikam almaya çalışan zorba olarak tarihe geçti. Teşhis konuldu, tedavi ise hep zamana bırakıldı.. Evet, zamana..
Oysa zaman için yürüdüğü yolların, geçtiği dimağların, rüzgarların fırtınaların, ölümlerin ve gözleri tam görmeyen aciz efendisi insanın hiç bir önemi yok. Çünkü insanlık bir gün yok olsa da, tüm saatlerin pilleri bitip, tüm kum saatleri kırılsa da hatta dünya patlayıp yok olsada o yine güneşle ayın hatta binlerce galaksinin binlerce yıldızının voltasında olacak... Ölümlü insanın kendi keline süremediği ilaç, ölümsüzlük zamanın damarlarında şırıl şırıl akmakta..
Hani sihirbazlar vardır; hileli kutuya koydukları gönüllü izleyicileri bıçaklarla ortadan ikiye keserler. Sonra kutuyu tekrar birleştirdiklerinde izleyici birşey olmamış gibi yürür gider.. Biz de kendi sihirli kutumuz olan takvimlerde kendimizce zamanı günlere, haftalara, aylara ve yıllara bölmüşüz. Bölmekle kalmamış, her bir parçasını peşinen birilerine dağıtmışız.. Sözlerimiz var "bir ömür boyu", "yıllarca seveceğim" diye... Oysa kutu hileli, zaman yekpare... Önce ailesinden, sonra yaşadığı yerlerden ve en sonunda tüm sevdiklerinden kopup giden biziz..
Zamanı bu şekilde bölmenin tek faydası umut etmenin kolaylaşması. Kaybeden, kazanan, azalan ve ya çoğalan insanın içinde bulunduğu andan daha iyisine ihtiyacı hep olmuş ve olacak.. Bu yüzden yeni bir an, saniye, dakika, saat.. Yeni bir yıl veya yeni bir çağ demek daha iyisi için umut demek.
Yeni yıl bu yüzden mutlulukla karşılanır; çünkü mutlunun da mutsuzun da buluştuğu tek nokta umuttur.. Lakin bunu anlamayan, zamandan çok zamanın bu hayali parçalarıyla meşgul zihinlerdir ki anlamadıkları herşeyin günahını zamana bağlamış ve bunu da "zaman bozuldu" gibi bir deyimle özetlemişlerdir.
Kim mi bunlar? Tedavisi zamana bırakılmış iyi huylu urlar...
Bu yıl sonuna ulaştığım için mutluyum,benim tek temennim sahip olduklarımı koruyabileceğim bir yeni yıl daha yaşamak.. Daha iyisi için umudum elbetteki var da yürümek için gücüm olacak mı, işte orasını Allah bilir:)
Bu yıl sonuna ulaştığım için mutluyum,benim tek temennim sahip olduklarımı koruyabileceğim bir yeni yıl daha yaşamak.. Daha iyisi için umudum elbetteki var da yürümek için gücüm olacak mı, işte orasını Allah bilir:)