Bizler neyi biliyoruz yaşadığımız yer ve çoğalan soyumuzla ilgili? Bunu merak ederken aklıma takılanları buraya yazmak istedim.. Hepimiz klasik ortasyadan göçle başlayan anadoluda Türk tarihi anlatımını biliyoruz. Peki ortasyadan gelen bu insanlar geldikleri yerlerde tüm insanları öldürmüş ve sadece onlar mı kalmıştır? Hayır, bulgular gösteriyor ki Türkler gittikleri bölgelerde oradaki halkla iç içe yaşam sürmüşler ve bir çoğu yaşadığı çevrede azınlıkta kaldığı için asimile olmuş. Anadoluda yüzyıllar önceden beri kurulmuş olan nice şehir kalıntıları arasında kendilerine yeni devletler kurmuş ve uzunca süre anadoluda hüküm sürmüşler ve günümüzde de sürmekte.. Bir toprak parçasını yurt edindiğiniz de onu sahiplenirsiniz ve kolay kolay bırakıp gitmezsiniz.. Veba salgını döneminde insanların çok büyük kayıplar yaşamasının sebebi de budur, toprağı bırakıp gitmemiş onun verdiklerine razı gelmişlerdir. Toprağı sahiplenmek ona gem vurup bereketinden faydalanmak, hırçınlıklarını dizginlemek olduğu kadar onun geçmişini yani kaderini de sahiplenmektir. Bugün depremlerle boğuşan uzakdoğu ülkeleri ve yanardağ patlamalarıyla mücadele eden amerika ülkelerinde bunu görüyoruz.. Bunlar doğa eliyle toprağın mayasına kazınmış yazgıdır, bir de insan eliyle kazınanlar var. Bizler Hitler'in yaptığı kıyımları bildiğimiz için Almanya bize biraz soğuk geliyor ve ya Hiroşima ve Nagasaki'de patlatılan atom bombaları yüzünden Amerikanın şefkatine güvenmiyoruz. Bugün üzerinde yaşayan insanların yazgısına toprak, bu insanların atalarından miras kalan bu kötü yazgıları da ekliyor..
Bizler yaşadığımız toprağı tüm yazgısıyla kabul etmek zorundayız. Yani eğer bugün bir uçtan diğerine anadolu bizimse, Hitit de, Sümer de, Lidya da, Fenike de Urartu da bizimdir. Aynı annenin karnını paylaşan iki insan kardeş olmuyor mu? O halde aynı toprağın bereketiyle doyan ve aynı gökyüzü altında uyuyan bu milletler kardeş değil midir? Bugün dünya görüşü farklı olan insanların medeniyet dediği kağnıyı daha ileriye taşımak için gıcırdamaları, direnmeleri veya önde gitmelerini anlayabiliriz..Çünkü gelecek için önümüzdeki belirsizliklerin çokluğu ve bizi bir görüşe sıkı sıkya bağlanmamak gerektiğine ikna eden tarihi olaylar bunu öğretiyor. Ancak yüzyıllar önce gözlerini yummuş bir adamı, sırf mezar taşında inandığı Apollon'a yakardığı için dışlamak niye? Eğer MÖ 5.yüzyılda yaşamış olsaydınız o dönemde de insanların ekip biçtiğini, birbileri ile ilişkilerinde çeşitli kuralları benimsediklerini görecektiniz. Bizden farklılar mı? Evet, tıpkı bugün hindistandaki bir budist kadar.. Ama o bizim yaşadığımız toprağın bizden önceki emanetçisiydi, yani aynı toprağın berektine sevinip kuraklığına üzüldü.. Aynı yerde meydana gelen depremlerde yıkıldı, aynı güneşin yakıcılığında aynı ağacın gölgesine sığındı... O da senin gibi kendinden öncekilerin inançlarını ailesinden büyüklerinden öğrendi ve ona göre yaşadı. Sonuçta aynı toprağa karıştı ve bugüne kalan bir tek mezar taşı oldu.. Zarfta kimin adı yazıyorsa mektup ona ait değil midir?
Biz kendi tarihimizin büyüklüğünü sahiplendiğimiz kadar burada bizden önce yaşamış insanların tarihini de sahiplenmeliyiz. Bir savaş kazanılıp, bir toprak ele geçirildikten sonra o toprağı kaplayan ölüler artık sizindir.. Düşmanlık o toprağa silahlar gibi gömülmüş üzeri ölenlerin bedeniyle örtülmüştür.. Bu açıdan bakıldığında ülkemizde hep batı tarafının tarihine itilen uygarlıklar ve onların bıraktığı eserler ne korumasız, ne sahipsiz kalmıştır. Bugün ki materyalist avrupanın gözünde uzun ve ya kısa vadede talan edilecek değerli mezarlardan farklı değillerdir. Elbette Avrupalıların içinde de bu öksüz medeniyetleri sahiplenmek için can atan ülkeler ve insanlar mevcuttur. Belki onların elinde ihya olacaklardır ancak burada yatanların dün vatan dedikleri toprakları terketmek istemedikleri mezar taşlarına yazdıkları "Mezarıma dokunmayın.." yazısıyla sabit değil mi? Belki onlardan sonra dünyanın bu kadar yıl varolacağını ve artık kendilerinin bu toprakların insanı sayılmayacaklarını bilmiyorlardı ama bu toprağın yazgısını kabullenmişlerdi bir kere..
Ben onların sıradan yaşamlarını okudum bıraktıkları küçük notlarda, bizden farklı yanları bilmedikleri çok şey olmaları.. O kadar çok şeyden habersizlerdi ki bütün habersiz oldukları şeyleri hiç görmedikleri hayali varlıklara emanet ederek geceleri uyuyabilmeyi, mallarını ve canlarını koruyabilmeyi ve hatta iyi birer insan olabilmeyi umut etmişlerdi ve bu konuda samimiydiler. Topraklarına yabancılar gelip yerleştiklerinde ve onlar azınlıkta kaldıklarında o hayali tanrılarına sığınıp inançlarını yaşayabilecekleri yerlere çekilmek yerine yazgılarının bağlı olduğu toprakta ölmeyi tercih ettiler.. Bu onları bizden biri yapmaya yetmez mi?
Bugün bu topraklara geldiği günden ötesini bilmeyen bir nesil yetişiyor. Bizler bu topraklarda yaşamış her insanın bu toprakta bıraktığı mesajları, hayatları doğru okumazsak ve onları sahiplenmezsek bu toprağı sahiplenmiş olur muyuz? O yüzden en azından büyüdüğünüz şehrin tarihini, orada geçmişte yaşamış insanların hayatlarını, değerlerini, korkularını öğrenmeye çalışın.. Çünkü sizin karşınıza MÖ 5yy'dan kalma bir insan çıkmaz belki ama kendi atalarının izini süren bir seyyah size rastladığında kendini gerçekten evinde hissetmedikçe toprağın yazgısı sizinkiyle birleşmiş sayılmaz.