26 Ekim 2015 Pazartesi

Yeni yaş

Oldukça profesyonel iyi giyimli ve ilgili kişilerin işlettiği, çok eski ve oturmuş bir dükkan düşünüyordum. Bu dükkanın ahşap çerçeveli vitrininin camında o nostalji fontla "Hayat " yazıyor. Kapısını açtığınızda eski dükkanlarda alışık olduğumuz bir zil sesi ve tarih kokusu ile karşılaşıyorsunuz; bu ister istemez heyecanınızı bir nebze yatıştırıyor. Sizi karşılayan iyi giyimli ince bıyıklı, kalın  fuallerinden itibaren azalarak kırlaşmış saçlarıyla biri karşılıyor. Eski tüccarların "ne eksik ne fazla" ilgisiyle buyur edip ne istediğini soruyor, cevap veriyorsun: Hayat!

Eğer hayatlarımızı bir dükkandan alabiliyor olsaydık o dükkanın böyle bir yer olmasını isterdim. Israrla en acısız ve en mutlu olanı seçmeye kalktığımda bana "Bunun bedeli ya deli ya teslimkar olmaktır"  diyecektir. Kendime göre seçeceğim hayatta ne olması gerektiğini ben bile bilmiyorum, ilkokula yeni başlayan bir çocuğun üniversiteye kadar tüm kitaplarını peşinen alması gibi bir şey olurdu ve muhtemelen "Siz neyi tavsiye edersiniz?" diye sorardım. Muhtemelen o da: "Hepsinin başlangıcı ve sonu aynı, bizce bir fark yok" diyecek ve "Sürprizinin kaçmasını istemezsiniz" diye ekleyecek hafif bir gülümsemeyle.

Kaç yıl? Kaç gün? Saat? Her şey muamma iken bu dükkana girip rastgele aldığın bir hayatı kullanacaksın ve seni rahatlatan bu tüccarın rahatlığı olacak. Ne yazık ki öyle değil.

Hayatını kendi ellerine aldığın andan itibaren hissettiğin her şeyin yerli yerine oturması bir türlü bitmiyor. 17 yaşında da 25 yaşında da 30 yaşında da "Artık her şeyi görebiliyorum" diyorsun ki biyografileri okudukça anlıyorsun ki daha bir kaç kez daha böyle demen muhtemel. Dünyaya iz bırakan insanların ortak özelliği  hayali tüccarın başlangıcı ve sonu aynı olan hayatların ortasını pek umursamamaları. Ömrü durmadan yürümekle geçmiş bu insanların bir ayakkabı gibi hayatlarını giyip "Yürüdükçe açılır" diyebilmeleri en önemli farkları. Bizler  ise deniz minarelerinde yaşayan küçük yengeçler gibi sığamadığımız hayat kabuklarının mimarı olamamanın acısıyla başkalarının kabuklarına özenerek veya en kötü ihtimalle bulunduğumuz kabuklara yine de şükrederek geçiririz.

Aynı başlayan hayatlarımız aynı sonuçlanır...

Eğer o dükkandan seçmiş olduğumuz hayat için bir garanti süremiz olsaydı ve yaşadıklarımızdan sonra haklı tüketici hışmıyla gitseydik "Kullanıcı hatası dolayısıyla oluşan zararlar size aittir, sorumluluk almıyoruz"  derler ve öylece geri gönderirlerdi. Kullanıcı hatası değil aslında, hayatların karıştığı bir sofrada bölüştürdüğümüz saniyelerimizin iç içe geçmesi sonucu aldığımız ve verdiğimiz zamanlar örtüşmüyor. Ne kadar ölçüle bilse de saniye saniye hesabını tutamıyorsun zamanı. Ölçemediğimiz bir çok kavram var, yer çekimden daha önemli olmasına rağmen hala bir ölçü birimi yok duyguların. Dolayısıyla tüccarın söyleyeceği en doğru cümle "Bunlar hayatların yan etkileridir, alışınız"

Şu haliyle garantiden yararlanmak adına dükkana üşüşen kitleden olmazdım çünkü yeni yaşıma girdiğim şu günlerde rahatlıkla söyleyebilirim ki "Artık her şeyi görebiliyorum!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder