1 Ocak 2008 Salı

Gece (Öykü)


Gece hiç olmadığı kadar karanlık ve kara gözlerim teslim günaha... Sadece bir güneş uykusu kadar sürede saçlarımı darmadağın eden ve terleten bir kasırganın mağduruydum. Sadece bir ay günü kadar sürede sukkubus gibi karanlık tenimin her zerresiyle çökmüştüm gülüşlerin üzerine. Yatakta uzanan bir yılan değildi, masum uykusunda sıcak nefesiyle yorgun bir yüzdü. Tıpkı milyonlarca insan gibi gecenin bu saatinde.... Tıpkı onun gibi uyuyordu. Uyumayan cinler ve ben vardık. Ben? Gecede tattığı ilk taze kanın tadı hatrına güneşe küsen bir vampirim. Ben artık güneşten bile yüzünü gizleyecek kadar utanması gereken bir katilim. Suda, aynada ve saf bir yürekle baktığında görülmeyecek kadar küçük bir ruha sahip organizma. Bilimsel olarak incelendiğinde; ihtiyaçları ile iradesi arasında uçurumu kapatamayan, düştüğü boşlukta teninde hissettiği sıcak dokunuşlardan sarhoş... Bilimsel bir dayanak yok, hiçbir savunma yok. Yeni günün benim için doğurduğu küçük bir sırrı taşıyordum dilimde. Evden çıkıp giderken gözlerine hiçbir suçuluk bulaşmamış ve muhtemelen bu kapıdan uğurladığı yüzlerde bu hissi görmeye alışmış kadın yine görüşmeyi dilemedi. Yani nezaketen bile olsa ... Kaybedecek birşeyi olmadığı kumarda iki kişilik bir gece kazanmıştı. Yürüdüm... Dakikalarca ve saatlerce... Güneş doğmaya başlamıştı, benim silik ruhum gömüldüğü buzulun içinde loş bir ışık gibi belli belirsiz aydınlatıyordu dün geceyi. Önce biraz rahatlama ihtiyacı, ruha ardı ardına boşaltılan viski... Şeytan için hazırlanmış bu adağı tutuşturan ateş, dokunuş... Hayır, bütün bu hikaye masum bir eğlenceyi anlatıyor. İki kişinin birbirlerini seçerek adadıkları bir gece. İki yabancıyı biran olsun birbirine çivileyen Tanrının armağını şehvet... Güzel bir geceydi. Bu geceyi ve kalbimi lanetleyen bu değil. Uykuya yatmadan önce muhtemelen benim içinde dua eden o ruh. Habersizce uyandığı bu güne beni merak ederek başlamış ve biraz sonra hazırladığı kahvaltıda gözlerimi sakınacağım kadınım. Onu tüm kadınlardan ayırıp aynı hayatı paylaşmaya evet dedim. Bu sözümü unutmamak için parmağıma geçirdiğim alyans yüzükte ismi kazılı... Yalanlar başlayacak, bu yalanlar yeni gecelere kapı açacak... Tutuşturulmuş bir sigara gibi; ateşin değdiği her zerremin ardında bir tutam kül kalacak. Şimdi son borcum; bu ateşten onu sakınmak. Evimin kapısında elimde anahtarla olduğum yere çöktüm ve içimden...


Hiç unutmuyorum gözlerim yaşlı koşarak geçdiğim caddedeki sabahı. Beni aldatmıştı, bende kalmayacaktı. Evi terkedip bütün gücümle koşmuştum ağlayarak. Bu kaçış öyle bir kaçıştı ki, ömrümce sakındığım herşeyimi o evde bırakmıştım. Ondan kaçırabildiğim artık doyduğu bedenimdi. Kırılan gururumun gözlerimden akan damlalarının onda uynadırabileceği bir merhamet yoktu. Uzun bir süre bir teni başka bir kadınla paylaşmıştım, aynı yatağı belkide... Yabancı biri ile birlikte olmak bukadar kolaydı. Kendi evinde senin sandığın birinde bile bulabiliyordu seni yabancı biri. Ruhumu aşağılayıp kendimi küçük görmem uzun zaman sürdü. Sonra karşıma yalancılar çıktı, kırılmış bir yüreğe vurulan son darbelerle ben artık doğruların peşinden koşmaktan yorgun düşmüştüm. Anladım ki hayatıma giren hiçkimse ruhuma zerre önem vermiyordu, isteklerim ve umutlarım onların umrunda değildi. Tüm istedikleri benimle geçebilecek bir yada birkaç gece ile tenlerini farklı tadlara doyurmaktı. Yalancılar ve yabancılarla dolu yolda, iyigünde kötü günde ettiği bütün iki kişilik yeminleri hükümsüz genç bir kadın. Onlardan olmamak için çok direndim, kendimi sakındım... Ama sakınabileceğim neyim kalmıştı ki? Gururum kırılmış, bedenim öyle yada böyle bir yabancı tarafından kirletilmiş, yuvam elimden alınmıştı. Koşmaktan yoruldum ve bir gece durdum... Gözlerimi kapattım... Kendimi bıraktım... Ondan sonra yabancı bir yatakta uyanan nice yüz gördüm. İlk şaşkınlık ve sonra biran önce "günah yuvasından" kaçma isteği. Soğuk bir hoşçakal... Hiçbirini almadım kendime, hiçbir kadının mutluluğunda gözüm yoktu. Ben kendi mutluluğuma sahip çıkamamıştım başka bir mutluluk nekadar yetecekti ki? Benim yaptığım sadece... Ben asıl... Sadece bedenimi kirleten o ilk lekeden, o herşeyimi kaybettiğim tenden yabancılaşmaktı. İstenmemenin acısını istediğim kişilerin terinde boğmaya çalışıyordum. Ben ikinci kadın olmaktan mutluyum, günahım yok. Çünkü çoğunda daha doğuştan ihanete kurulmuş bir yürek. Apartopar kaçışan her erkeğin ardından birgün yine geleceğinin ispatı samimiyet vardı. Çoğunun korktuğu aşk değil kaybetme korkusuydu... Dün geceki hariç. Yanımdaki sandalyeye oturup içkisini içmeye başladığında aklında böyle bir gece yoktu. Gitmek için bir zamanı vardı, bir evi ve bekleyeni vardı. İçkiye yenilen bedeni onu bana gülümsemeye ve konuşmaya itti. Ben uzun zaman sonra ilkkez durdum, gözlerimi kapattım ve bıraktım kendimi... Paylaştığım bu gece bana yıllar öncesini hatırlattı; seven bir kalp. Onu bir geceliğine kendim için istedim, başkasına aşkla bağlı bir bedenin şehvete yenilmemiş ılık vücudunu hissetmek istedim. Uyumuşum yanı başında, öyle rahat öyle huzur dolu bir aşk vardı ki kalbinde; ağlayışıyla uyandığında pişman oldum bu oyundan. Gözlerim kapalı dinledim, kaybetme korkusu değildi bu sese gözyaşlarını bulaştıran. İhanetin acısı... Bana diyordu ki; senin sevdiğin adam seni hiç sevmedi yoksa oda böyle ağlardı. Yani kimsenin senden aldığı bir hayat yok, hayatını bir yabancıyla geçiriyordun ve biri seni uyandırdı. Sen tıpkı bugüne kadar yaptığın gibi "istediğin" için paylaşmıştın yaşamı. Eğer gerçekten bir aşk olsaydı, ona hiç olmazsa birkez gözleri ağlamaktan kızarmış halde rastlardın. Bana yıllar önce saplanmış bir oku kırıp çıkarmıştı bu gözyaşlarıyla. Kalkıp giyindi, uyandım. Onu izledim, kaçmıyordu... Söylecek bir yalanda düşünmüyordu... Bütün amaçlarını yitirmiş gibiydi. Bana baktı, doğrulup yanına kadar geldim. Ona sarılıp teşekkür etmeyi çok istedim ama sarhoş olmadan başka bir kadını kendine yaklaştırmayacağını anlıyordum. Kapıya yöneldi, sessizce izledim onu,birdaha gelmeyeceği apaçık ortadaydı onun için kalsik iki yüzlü ve "görüşürüz"lü cümleler kurmak yersizdi... Merdivenlerden inerken ve caddede yürürken artık tutamadığım gözyaşlarım aktı yanaklarımdan. Pişmandım, içimde ilkkez işlenmiş bir günah vardı. Aynı anda hem çok mutlu hem üzgündüm, kendi hayatımda kapanan bir yaraya verilen taze kan başka bir aşktandı. Simsiyah gözlerinde parlayan ateşini almıştım. Perdeyi kapayıp olduğum yere çöktüm ve içimden...


Sen benim diğerlerinden ayırdığım ve kendimi bulduğumsun. Beni affet... Seninle tattığım mutluluk böyle bir sonu haketmiyordu. İkimizden birinin kanaması gerekmiyordu. Aşkının gölgesinde ben; pişmanım hiç olmadığım kadar.

Hiç yorum yok: