
S.:Türkiye sizce dünya siyasetinde nerde duruyor?
K.A.: Türkiye büyük bir devlet; ancak dış siyasette dünyayı yönetecek bir ülke olma hevesiyle kurulmuş değil. Türkiye tarihindeki hatalardan ders alarak dünya siyasetinde kilit rol üstlenmeyi bilmiştir.
S.: Kilit ülkeler dünya siyasetini yönetmez mi?
K.A: Eğer bağımsız karar alabilen bir yönetim varsa;evet. Böyle bir durumda bile dünyayı yönetme değil, dünyayı yönetenlerin ihtiyaç duyduğu güç olma amacı vardır. Adaleti sağlayan ve güven veren bir dünya devleti dünyanın ihtiyaç duyacağı tek şeydir. Ama Türkiye bu tarihi fırsatları hep kaçırdı. Yönetimdekiler -İsmet Bey'den sonrakileri kastediyorum- hep güçlü dostlukları tercih ettiler, ona göre karar aldılar. Sonrası malum; bozuk benzeşim ve çarpık bir ilişki silsilesi.
S.: Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş amacı salt bağımsızlık ve özgürlük müdür? Bunca yıl dünyaya hükmetmiş bir toplum neden bukadarıyla yetinmiş?
K.A: Türkiye Cumhuriyeti salt bağımsızlık ve özgürlük için kurulmamıştır. Elbetteki temel gaye Türk varlığını yoketmek isteyen Avrupa ile İslam dinini tehlike olarak gören Haçlı düşünceye karşı durmaktır ancak bu sadece savaşın dış cephesidir. İçeride verilen savaş daha mühim ve daha gereklidir ki bu savaş hurafelerden, zihni körelten düşünce ve inanışlardan kurtulmak ve Türk toplumuna kimliğini hatırlatmak için verilmiştir. Avrupa devletleri bu halkın yumuşak karnı olarak gördüğü dini ve nice milleti içinde kavgasız barındıran yüksek uygarlığını deşmeye çalışmış netekim birçok kez başarılı olmuştur. Yapılan kurtuluş savaşı, bu devrime uygun ortamın oluşması için sadece ön hazırlıktır. Siz bu bilinçe yetişmiş bir nesli dünya sahnesine çıkarırsanız o evlatlar dünyayı size getirir.
S.:Sizce devrim tamamlanmış mıydı?
K.A: Devrim tamamlandığı an çöker. Devrim dediğiniz şey dinamik olmalıdır. Devrimde değişmeyen tek şey temelleri oluşturan ilkelerdir ki bu ilkelerde bütün kurumlara yerleştirilmiştir. Bakın, o dönemde yaşayan bir vatandaş devrimi anlar, çünkü zorlukları yaşamıştır. Ama sonraki nesiller için bu kolay bir durum değildir. Siz onlara ezberletirseniz bu çocukların akıllarına yerleşen kuru cümleleri birileri gelip yanlış bilgilerle doldurur. Bir an gelir bakarsınız ki yıllarca cumhuriyeti anlattığınız çocuklar cumhuriyeti sevmez olmuş. Burada esas iş hükümetlere düşmektedir. Ancak şimdiye kadar ki hükümetlerde bu yolda bir çalışma göremedik, dolayısyla devrim uzun süreli bir duraklama devri yaşamaktadır.
S.: Hükümetleri başa getiren halk ile Türkiye Cumhuriyetini kuran halk aynı halk değilmidir? Bu halk bu duruma nasıl geldi?
K.A.: Cumhuriyeti gerekli kılan Osmanlının unuttuğu bir anadolu ve bu anadoluda kırılan kapılar öldürülen insanlar ve esaret vardı. Can acısı vardı özünde. Ancak Cumhuriyetten sonra yönetime gelenleri cezbeden para oldu. Para baştakilere ülke çıkarlarını unutturdu bütün kapı ve duvarları yıktı insanlığı öldürdü ve esir aldı. Bu sadece bu ülkede değil bütün sömürge devletlerde böyle oldu. Refaha ereceği umuduyla halk geleceğinden daha çok ödün vermeye başladı ve sonuç malum. Hükümetler halkı bilinçlendirmek ve ülke geleceğini korumakla birinci derece mükelleftir. Bu düşünce parası bol olan ülkelerce bizim ki gibi gelir seviyesi düşük ülkelerde silinmiş, hükümet refah vaadeden bir dilek perisi haline getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyetini kuran ve yaşatan her daim askeri olmuştur. Osman Bey'de , Alparslan'da askerdi. Halktan beklenen daima en son direnişi oluşturması olmalıdır. Bu devletin güçlü oluşumları çıkar düşkünü kişilerden arınmalı ve ülkeyi yönetmeye talip olanlardan ülke için en hayırlılarını seçmelidir. Bu kişiler içinden halk istediği kişi yada kişiler seçilmelidir.
S.:Devletin bu çeşit denetimle yükümlü oluşumları var mı? Daha da önemlisi bunlar içinde bu tip çıkar düşkünü insanlar var mı?
K.A.: Her devletin bu tip oluşumları vardır. Aslında hükümetleri görevi sadece işlerin anayasa ve yasalara uygun yürütülmesini sağlamak, ülkenin iç ihtiyaçlarını değerlendirmek gibi hesap takip işidir. Belli bir görüşün desteğiyle meclise gelmiş bir yapının bütün devlette köklü değişiklikler yapma hakkı olabilir mi hiç? Devlet siyaseti, işleyişi, yönetimi ve yapısı tamamiyle koruma altına alınmıştır. İşte bu hali korumak bahsettiğimiz oluşumların görevidir. Devre göre seçilen veya yetiştirilen bu insanların görevi dünya siyasetine ve dengesine uygun ama mevcut çizgiden sapmadan bir yol çizmektir. Doğasına yenilerek daha fazlasını isteyen bir takım insanlar hile ile vehayut zorbalıkla bu oluşumları kendilerine akan musluklar lehine kullanabilir.
S.: Bu durum nasıl düzeltilir peki?
K.A: Sağlam kalanların yeni bir oluşum kurması ve bozuk olanı sindirmesiyle elbet.
S.: Peki sağlam kalanlar var mıdır?
K.A: Herzaman olmuştur.
Röportajın devamı yayınlanmayaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder