"El adamı" diye bir şarkı hatırlarım; orda şöyle bir söz vardı: Aşk düzlükte yaşanıyor düzlük tek aşkta...
Kalp çarpıntısı, yıldırımlar, elektrikler,yangınlar ile tarif edilen bir duygu için sıradışı bir çıkış olduğu için aklımda kalmış. Buradaki düzlük hangi hayata göre kastedilmiştir,bilinmez...
Düzlük sadece aşkın yaşaması için gerekli değil elbette. Dünyayı oturduğu yerden fetheden neslin evlatları olarak her an her saniye izlediğimiz dünyada gelişmişlik, gelişmemişlik, fakirlik, zenginlik, ileri vegeri gibi bir çok etiketle sınıflandırdığımız yaşam alanları, ülkeler var. Bunlardan iyi etiket koleksiyonuna sahip olanların şehirlerini ağırlıkla düzlüklere inşa ettiklerini görüyoruz. Paris, Londra, Berlin,Amsterdam, Roma...
Düz ovalara kurulan şehirler hem ulaşım hem planlama kolaylığı sağlarken aslında bu düzlüğün insanlar üzerinde bir etkisi daha var; eşitlik. Bu talebin batıdaki halklarda daha önce ortaya çıkmasında bence etkilerinden biri bu. Eşitlik hissinin en önemli yararı medeniyet sentezine gönüllü katılımı arttırmasıdır. Yaptığı işi ücret ve risk açısından değil toplum yararı, uygarlık açısından değerlendiren insanların ellerinde medeniyet hızla gelişir ve kendinden ileri olan medeniyetleri hükmü altına alacak noktaya ulaşır.
Sorunlu yerleşimlerde tepelik veya kayalık arazilere ya da yamaçlara kurulan şehirlerde ise temel problem güven hissinin asla tam olmamasıdır. Güvensiz toplumlar birbirlerini kontrol altında tutacak yasalar, yasaklar, cezalarla toplumsal eşitliği zoraki oluşturmaya çalışırlar. Zoraki birliktelik ise bu yamalı bohçayı bir arada tutacak "güce" ihtiyaç duyar. Bu güç parçalara bölünmüş ise güvensiz toplumun yamalı bohçası bir nebze olsun dengeye kavuşmuş sayılabilir. Eğer bu güç tek kişide toplanmış ise burada farklı ihtimaller var;
Gücü elinde tutan kişi toplumdan ileri bir eğitim, dünya görüşüne sahipse bunun toplum yararına kullanmaktan başka bir amacı yoksa toplum kısa süren verimli bir dönem geçirir. Neden kısa? Önde olan toplumlar aralarına karışmak isteyen yeni toplumlarla kaynakları paylaşmayı pek tercih etmezler. Bu işi yamalı bohçanın bir iki dikişini sökmek ya da gücü elinde tutanı kötü göstererek indirilmesini kolaylaştırmakla olur.
Peki düzlükte kurulup bugün geri olan şehirler/toplumlar yok mu? Var. Bireyi anne karnında besleyen kordon bağı doğumla birlikte koparılınca bireyi manevi anlamda besleyen toplumsal hafıza yada öğretiler bireyin sınırlarını ve yapısını belirleyen ana unsur olarak karşımıza çıkar. Eğer şehir düz ve toplum geriyse iki ihtimal var;
Toplum öğretilerini oluşturan ana kuşak bu bölgeye düzensiz bir coğrafyadan gelmiştir. Bunun tersi de olumlu yönde bir destekle toplumu bir arada tutar.
ya da
Toplum öğretileri dış müdahalelerle -savaşlar, saldırılar, sahte inanç ve kanaat önderleri, çıakrcı siyasiler..- değiştirilmiş ve bunun neticesi doğru coğrafyada yanlış toplumsal beslenme nedeniyle medeniyeti geliştirmek mümkün olmamıştır.
Düzlükten eşitliğe, eşitlikten ortak medeniyet kavramına geçiş elbette sadece bu denklem elemanlarından ibaret değil ancak bu da bence düşünülmesi gereken faktörlerden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder