
Yanlışlarımı düşünüyordum. Onları hiç yapmamış olabilir miydim?
Kör bir kader inancından yola çıkarsak eğer, eninde sonunda o hatayı yapacaktım. Ha bugün ha yarın, muhim olan fazla zarar görmeden yapmak. Gerçek kader-ki insan elindedir- önceden koyduğun taşların doğruluğuna bakar ve en son yanlış taşı farketmeni tavsiye ederdi sana. Ahlakına ve zekana küçümsemeyle yukardan bakar. Herşey bu kadar zor... Yanlış yapmak bukadar kolay mı?
İbret: Telif hakkı kamulaşmış olay.
Öğüt: Telif hakkı saklı yada açık hayat kesitleri paylaşımı.
Dostluk: Ücretsiz destek hattı.
Belki sizin keşfettiğiniz daha fazla yardım vardır, benim bildiklerim bunlar. İlk ikisi çoğu kez etkilemez insanı. Birşeyin yanlış olduğunu bile bile kendini alıkoyamazsın. İşte o anda ibret ve öğüt "bana birşey olmaz" mantığının karşısında çok cılız soyut ifadelerdir senin için. Tam o anda senin ve sana ait tüm düşüncelerin dışında en az senin kadar somut birşeyin önüne dikilmesi gerekir. Üçüncü şık, yani dostluk. Sorgulayabileceğin, seni sorgulayabilen ve aranızda özel bir bağ bulunan kısaca kolay kolay vazgeçemeyeceğin bir yapı. Geçmişte yanlışlarımla arama dostlarım dikildi, ezip geçemedim. Sonuçta bugün ayan beyan yanlış olduğu görülen çoğu olaya/duruma bulaşmadım. Bugün burdaysam-kelimenin tam anlamıyla bu böyle, çünkü küçücük bir yanlış bile hayattta inanılmaz değişimler yapabilir- bu onların sayesinde. Geçmişime her baktığımda yüzüm biraz olsun gülüyorsa şanslıyım demektir. Kendi adıma bulduğum sonuç; eğer daha çok dostum olsaydı-tam anlamıyla dostluklar yani- belkide mevcut hatalarımdan pek çoğu da silinecekti.
Onlar benim dostum ve bende onların dostuyum. Dostluk herzaman karşılıklı olmak zorunda değil. Karşılık bekenmeden çok iyilik gördüm dostlarımdan ve karşılık beklemeden çok yardım ettim. Vazgeçilmeyeceğimi bildiğim birkaç insan için sonuna kadar durdum önünde. Çünkü biliyordum ki benden geçemeyecek ve mecburen hatadan cayacak. Bazense vazgeçileceğimi bile bile ve hatta karşımdaki insanın bana duyduğu kini bilerek uzattım elimi,sonuç hüsran. Ama küçük bir ayar yaptım dostluk anlayışıma bu deneyimler sonucunda;
Hani dedim ya dostluk somuttur hatayla aranda durur diye. Bu insanı tembeblleştiriyor işte. Etrafındaki insanlar senin yerine düşünüp, senin yerine yapıyor ve sen hiç yorulmadan- ve kendi hayatını yaşamadan- günler geçip gidiyor. Bence bu da dostluk değil. Etrafındaki insanlara kendi ağırlığını yıkıp göklere yükselemezsin. Ben hatasıyla dostlarım arasında durmadım. Hatayı gördüğümde uyardım, doğru çıkış yolu ve bu çıkış yoluna girmesi halinde sonuna kadar rehberliğimi sundum. Asla onu o yola zorla itmedim. Bu etrafımda gördüğüm bütün dostluklardan başka birşeydi. Onu yalnız bırakmadan ancak onu dostluk bağının ağırlığı altında ezmeden du.Ama tam anlamıyla bir dostluktu bence. Çünkü çıkışa yönelen kişi kimseye kendini borçlu hissetmeyen ve iradesini sonuna kadar kullanmayı başarmış-kendi kendini kazanmış- bir insan artık, o benim dostum.
Bana güvenip çıkışa yönelen hiçkimse pişman olmadı. Bana güveniyorlardı, çok şükür güvenlerini boşa çıkarmadım. Peki ya ben? Çevremdeki insanlara nekadar güveniyorum ki onlara yardım ediyorum? Bu sorunun cevabı dostluğu ve bütün kişisel çıkarları aşıp insan olmanın temel kurallarına kadar dayanır. Ama bazen kendimi çokça güvensiz hissettiğim oldu. El uzatanların peşi sıra dipsiz kuyulara sarktığımda kendimi bir anlığına o karanlığın bir parçası gibi hissettim ve açıkçası korktum. Bunca zaman sonra, kendine yenilmek bukadar kolay mı? Çok şükür her türlü yarabereye "insanı tanıma" avuntusunu kabuk edip yoluma devam ettim. Kendimi riske atmamaya karar verdim netekim. Hayatı hatalardan ibaret olan, benim için bile çözümsüz, hayatlardan elimi eteğimi çektim usulca. Çünkü ben karardığımda kararcak okadar çok hayat varki etrafımda umutsuz hayatların peşinde onlarıda heba edemem. Huzurun koynundaki hayatlarda çökecek ani bir gecede belirecek bir fenerim. Herşeye rağmen biten dostluklarımda oldu ama asla çıkarlarım ve heveslerim uğruna değildi bu bitişler. Hep iki kişilik düşündüm dostluklarımda. Sonunda ben ve elde avuçta kala kala birkaç isim. Birileri geliyor ve birileri gidiyor...
İnsanları tanıdıkça daha az hata yapıyorum, onların hayatlarını okuyorum farkettirmeden. Yanlış taşı bulup yazıyorum aklıma. Bir dostumun dediği gibi; Cennet ile cehennem arasında ki kıl kadar çizgide yapışıyorum yakalarına. Üzmeden ve üzülmeden yaşanmaya çalışılan bir hayat benimkisi. Belkide hayat bütün hataları yaşamaktır, belki cehennem ve cennet bir masaldır, iyiler hepten kaybedecektir... Bu benim umrumda değil. Ben hiçbirşeyi bir bedel bekleyerek yapmadım,öyle hisssettiğim için yaşadım. Kimsenin üzülmemesi için çalıştım.
Buradan bakınca belkide iki seçenek var önümde; Ya benim hayatım bir hata üzerine kurulu, yada kurulu bu düzen çökmek üzere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder