17 Nisan 2011 Pazar

Geri Dönüşüm

Resimlere bakarken, uzun zamandır gitmediğin bir yere gittiğinde, değişen isimler, çoğalan yüzler gördüğünde ve eski bir şarkı dinlediğinde zamanın nasıl geçtiğini anlarsın. Anladım...

Yaşadığın vaktin boşa geçen her saniyesi yakana yapışır... Sustukların, konuştukların.. Karabasan gibi üstüne çöker hatıralar dilsiz, sessiz izlersin. Neden bir koşulu yok bazı şeyleri değiştirmenin? Şunları yapınca zamana hükmedebilirsin deselerdi. Zamanı geri almak için de zaman harcamak gerekecekti ve bu kısır döngüye dönecekti... Aslında bu yazıyı yazmama sebep olan keşkeler veya pişmanlıklar değil. Bu işin doğasına olan hayranlığım. Her nesil istisnasız bu duyguları yaşıyor ama Babil kulesini inşa edenler gibi bir sonraki nesil bir öncekini anlamıyor. Bırak nesilleri insan bile kendini anlamıyor; şu an bilgisayar başında bu yazıyı kendime yazıyorum ve boşa geçen vakitten dem vuruyorum..

Dinlediğim şarkılar o anı birebir geri getiriyor, gözlerimi kapatıyorum... Sonra eski bir resimde buluyorum kendimi, gülümserken inme inmiş gibi, gözlerim sanki konuşuyormuş gibi geliyor, anlamaya çalışıyorum ama nafile.. Eski dostlara rastlıyorum, konuşunca hep gelecekten konuşuyoruz, sanki eskiyi konuşmak gereksiz bir çocuklukmuş ve buna vakit harcamak akılsızlıkmış gibi.. Oysa geleceğin ayaklarını bastığı yer neden önemsiz olsun ki?  Bir daha asla yapamayacağımız şeyleri yapma fırsatını kaçırıyoruz.. Bu kafa yapısında gençlerin önüne çıkıp hep yapmamaları gereken şeyleri söyleyerek onların hazlarını neşterliyoruz, neden? Çünkü çok önemli işler yapanların da aklında yapamadıkları var, onların yapamdığını yaparak hayatlarındaki domino taşlarına dokunulsun istenmiyor.

Resimlerdeki gülümseyen yüzler, neden gülümsüyoruz ki? Mutlu olduğumuzu yıllar sonra da görmek için mi? Bu resimleri görenler bizim sürdüğümüz mutlu ömre imrensin diye mi? Resimlerde kameraya bakmamayı tercih eder oldum bu hastalıklı düşünceden kurtulmak için. Artık resme baktığımda nasıl hissettiğimi düşünmek istiyorsam öyle görüyorum kendimi.. Bir gün o resimden daha mutlu oluyorum, bir gün daha keyifli, daha üzgün veya daha sinirli.. Böyle yapınca öfkeden titrerken yüzüme saf saf gülen resmimi yırtmaya da gerek kalmıyor.  Ama iş bende bitmiyor ki, geçmişime ortak insanlar hala ve artık artan bir hızla paylaşıyorlar geçmişlerini.  Gördükçe hatırlıyorsun, hatırladıkça dalıp gidiyorsun.. Hele benim gibi detaylara takılan biriysen kendine gelmen epey vakit alıyor. Bunun sebebi o günlere duyulan özlemden çok başka birşey.. Tam adını koyamadığım ama bir gün bulduğumda "Evreka!" diye sokaklara fırlatacak birşey. Çünkü o zaman onu yenmenin de bir yolunu bulmak mümkün olacak.

Şimdi dinlediğim şarkı ve baktığım resim de bana bu yazıyı yazdırdı. Resimde denize bakıyor, ben konuştukça dinliyor gibi ben günah çıkardıkça anladı sanıp sanki o günden geçmişimi değiştirmek için harekete geçecekmiş gibi geliyor. Ben susuyorum, o denize doğru bir şarkı söylüyor, duyuyorum..  Hiçbirşeyi değiştirmeye niyeti yok.. Tıpkı bugün ki gibi dünde haylaz... Bazı şeyler binlerce yıl değişmeyebilir. Artık kendimi böyle değişmeyen şeyleri sevmeye adadım.İyi ya da kötü; bu bilinmezliğe nihayet getirecekse sonuçlarına razıyım. Bu dengeyi korumak için harcadığım vakti geçmişe dönmek için uyulması gereken şart sayıyorum. Bu bir nevi ömrün geri dönüşümü...

Resimlerde değil, resimlere bakarken gülen bir ömür için biraz vakit harcamaya değer...