4 Ağustos 2011 Perşembe

Soğuk

Bir adamın en büyük mücadelesi aslında kendisiyledir. Çünkü gücün, sevgin, bilgin.. vb sana ait ne varsa gerçek haliyle görmen gerekir her daim. Oysa dışarda yaşadığın onca olay ve sevdiklerin  yalancı aynalar gibi her an bu görüntüyü olduğundan çok farklı gösterebilir. Sen bu durumda bazen dayanamayıp radikal kararlar alabilir, herkese ve herşeye karşı gardını alıp  savunmaya geçebilirsin veya herşeyi akışına bırakırsın. Anı anına doğru bakış açısını yakalamaya çalışmak çok zor ve sabır isteyen bir iş; bu nedenle bazıları insanlardan uzakta bir süre kabuğuna çekilerek herşeyden öte sadece kendine ait olanların bir resmini hafızasına kazır. Bundan sonrası ise kolaydır; her durumda aklına o resmi getirirsin ve elini uzatıp dokunduğunda soğuk bir ayna yüzü ile karşılaşma riskini azaltırsın çünkü gerçek senin hangisi olduğunu bilirsin.

Ancak gerçek seni görmek de o kadar kolay bir iş değildir. Kendine karşı dürüst olmayı başaramamışsan bin yıl yalnız kalıp düşünsende gerçek bir sen tanımı ortaya koyamazsın. Arkadaşlarının, ailenin ve tüm çevrenin bildiği veya bilmediği herşeyi masaya koyman ve bunlar arasında mana olarak sende karşılığı olanları ayırman lazım, bu manaların birleşimi senin soyut varlığının sınırlarını yani çizgilerini ortaya koyacaktır. Sana renk verecek olan ise bu manaları yaşadığın yoğunluklardır. Bir gönül macerası pembe ise gerçek aşkın kan kırmızı olacaktır mesela..  Gençken çizgilerin az fakat renk tonları koyu ve parlak, yaşlandıkça artan çizgilere rağmen  birçok rengin uçuk bir tona ulaşmıştır. Çünkü hayatın ellerinden kaymaya başladığı anlarda tüm yoğunluğuyla hissettiğin şey korkudur. O da gözbebeğin gibi doğuştan olmasına rağmen tüm renklerin solduğu bu anda tüm koyuluğuyla daha yeni dikkatini çeker.

Sen kendini başkalarının kalemlerine de bırakabilirsin. Bu da keyiflidir, çünkü ailene göre kayıp bir vaka olmanın acısını belki kendi çocuğunun kahramanı olarak atlatabilirsin. Buna birçok örnek verebiliriz çünkü çoğumuz bu yolu seçmeyi daha kolay görür. Ancak bu tür hayatlar belirsizliklere açıktır. Bazen öyle anlar olur ki iki kalemin yolu kesişir; aynı anda farklı iki sen çizmeye çalışan kalemlerin mücadelesi sonucu ya bir kalem kırılır ya da ortaya bir ucube çıkar. Bu öngörülemez ve önlenemez bir durum olduğu için çoğu insan kabuk niyetine genel özelliklerden birkaçını kendini tanıtmak için seçer: Sadık, dürüst, sempatik... vs. Bu genel özellikler kendine bakmadan çizdiği bir resimdir . Geceleri sırt üstü bu resme uzandığında çizgiler dar geliyorsa birşeylerden vazgeçmeye mecbur hisseder kendini  ve eğer çizdiği kendi resmi içinde küçük kalıyorsa içindeki boşluğu doldurmak için hayatına katmada seçiciliğini yitirecektir.

Bir adam kendi kendini doğru da tanısa yanlış da tanısa hep mücadele içinde olacaktır zira her an değişen bir dünyada yaşıyor ve sürekli birileriyle birşeyler paylaşıyoruz. Bu paylaşımları doğu algılamak ve doğru yerlere oturtmak kolay bir iş değil. Bu doğruluğu gölgeleyen nezaket hayatımızda oldukça bu algılamalar ve yerleştirmelerde hata payı da mutlaka olacaktır. Ayrıca statülere olan merakımız ve "görevler"imizde bizim kararlarımızı ve bakışımızı etkilemekte.

İnsanların kendi kendini doğru tanıyıp bir servi gibi dümdüz büyümesini sağlayacak benim görebildiğim tek yol arayışların ve isteklerin tükenmesi. Bunun bir yolu beden eğitiminde  diğer yolu ise insanları tanımaktan geçiyor. Birinci yolda bedeninin  gerçekten iyi yaşaması için ne gerekiyorsa onu vermeyi öğreniyorsun. Bu sayede sen pazarlamacıların, çıkarcıların hedef tahtası olmaktan kurtuluyor ve fazla yüklerinden arınıyorsun. Bu senin hayatın boyunca düşünmek zorunda kaldığın bir çok şeyi silip atmanı ve zaman kazanmanı sağlıyor artı olarak. İkinci yol ise sana insanlardan fazla şey beklememeyi öğretiyor. Tarih boyunca insan düşünce ve inanç yapısını izlediğinde görüyorsun ki film karakterleri gibi kusursuz olan insanlar çok çok az. İnsanlara içini dolduramadığı kostümler giydirip sonra gerisini hayalgücüne bırakarak kendi filmini yazmak olmuyor, mutlaka bir sahnede kusuru görüyorsun. Bu seni en iyi ihtimalle sadece o sahneden en kötü ihtimalle de kendi hayatından soğutuyor.

Bu iki ana yolun da seni aynı zamanda daha da yalnızlaştıracağını da söylemek gerek. Çünkü çevrendekiler rahatlığını yalancı bir nezaketle sorsa da onları esas ilgilendiren görünüşün ve yaşam şeklinin bir kaç pazarlamacının belirlediği çizgiye uyup uymadığı.. Buna göğüs germek oldukça zor. Üstelik ne için?  Yalnızlıktan soğumaktansa kendi hayatından soğumayı ve teselliyi kadında, içkide veya kumarda bulmayı yeğlemek daha az yorucu. Kendi gücünün aslında korkundan doğduğunu görmek ve bunla yaşamak akıllıca değil.  Basit biyolojik mutualist veya simbiyotik yaşamların "ilişki" ve "dostluk" olarak  kulağa daha sempatik geldiği gerçeği ortadayken neden bunların ayrımına varmalı ki?

O halde en başta söylediğim şeyde küçük bir değişiklik yapmakta fayda var; Bir adamın en büyük mücadelesi bildikleri ve yaşadıkları arasındaki farkladır.

Hiç yorum yok: