"Kuşlar gibi uçmayı, balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, fakat bu arada çok basit bir sanatı unuttuk. İnsan gibi yaşamak..."
Martin Luther
Yaşamak için nelere katlanabilirsiniz?
Aşağılanma, kirlenme, art niyetli olma.......... Daha sayamayacağım bir sürü vasıf "yaşam haklarınızı" elinizde tutmak için size ciddi bir destek sağlayacaktır. Ama siz bir hiçsiniz. Geçmişteki milyonca insandan hiçbir farkınız yok. Oksijen tüketiyor, yiyor-içiyor, ihtiyaç gideriyorsunuz. Yani siz yaşam tarzınızda hangi vasıflara sahip olursanız olun bu tamamen sizinle ilgilidir, biraz daha gidersek en fazla sizin çevrenizi bağlar. Bugün küfrettiğiniz şeye yarın iman etseniz herkes bunun sizin "yaşamsal haklarınızı" koruma/geliştirme çabanız olduğunu anlayacaktır yani bu konu SİZİN'dir.
Peki ya devlet?
Milyonca insanı bünyesinde barındıran bir kurum/birlik yaşam hakkını nasıl korur/geliştirir? Hangi vasıflara sahip olmalıdır, nelere katlanmalıdır? Devleti yaşatmak bambaşka bir durumdur. Kuşaktan kuşağa incecik bir kristal bardak hassasiyetiyle aktarılması gereken bir gelenektir. Tarihimiz -çok şükür- yüzyıllara meydan okuyan devlet yönetimleriyle, bağımsızlıklarla dolu. Yaşamak için hiçbirzaman aşağılanmaya, kirlenmeya ve art niyetli olmaya tenezzül etmedik-biraz da bu yüzden hep yıkıldık. Devleti ayakta tutan kendi "yaşamsal haklarını" bizlere helal etmiş insanlardır. Bir toprak, bayrak ve onun altında yaşayan milyonca insan için yapmayacağı fedakarlık olmayan bir avuç insan.
Devlet, içinde yaşayan milyonca insan değildir! Devlet renginizi belirleyen bir bayrak, sahanızı belirleyen toprak, cesareti ve zekayı temsil eden bir avuç insandır. Geri kalan ise bu oyunda yaralanmaması gereken-oyunu zorlaştıran- dekordur. Tarih onları yazar. Halk devlet nezaman olur? Halk gerçekten kendi çıkarlarını unutup, birbirine kenetlenip sadece DEVLET'i yaşatmak için kendinden vazgeçerse oyuna dahil olur. Halk sürpriz oyuncudur, planlarda asla yer almaz. Ama yer aldığı durumlarda en etkin güçtür. Bu demek oluyor ki tek tek bir hiçiz. Hepimizi toplayınca bir değer arzediyoruz.
Milyonca insanı bünyesinde barındıran bir kurum/birlik yaşam hakkını nasıl korur/geliştirir? Hangi vasıflara sahip olmalıdır, nelere katlanmalıdır? Devleti yaşatmak bambaşka bir durumdur. Kuşaktan kuşağa incecik bir kristal bardak hassasiyetiyle aktarılması gereken bir gelenektir. Tarihimiz -çok şükür- yüzyıllara meydan okuyan devlet yönetimleriyle, bağımsızlıklarla dolu. Yaşamak için hiçbirzaman aşağılanmaya, kirlenmeya ve art niyetli olmaya tenezzül etmedik-biraz da bu yüzden hep yıkıldık. Devleti ayakta tutan kendi "yaşamsal haklarını" bizlere helal etmiş insanlardır. Bir toprak, bayrak ve onun altında yaşayan milyonca insan için yapmayacağı fedakarlık olmayan bir avuç insan.
Devlet, içinde yaşayan milyonca insan değildir! Devlet renginizi belirleyen bir bayrak, sahanızı belirleyen toprak, cesareti ve zekayı temsil eden bir avuç insandır. Geri kalan ise bu oyunda yaralanmaması gereken-oyunu zorlaştıran- dekordur. Tarih onları yazar. Halk devlet nezaman olur? Halk gerçekten kendi çıkarlarını unutup, birbirine kenetlenip sadece DEVLET'i yaşatmak için kendinden vazgeçerse oyuna dahil olur. Halk sürpriz oyuncudur, planlarda asla yer almaz. Ama yer aldığı durumlarda en etkin güçtür. Bu demek oluyor ki tek tek bir hiçiz. Hepimizi toplayınca bir değer arzediyoruz.
Ait olduğumuz topraklar dil ve rengimiz(bayrağımız); bizi bir arada tutan bu kavramların soyutluğu çoğu kez paranın ve rahatın somutluğunun gölgesinde kalıyor. Bu devlet içinde geçerli mi? Bir düşünelim; cesaret ve zeka bir savaşta taraf olmak için yeterliyse eğer bu zeka ve cesaret birgün kendisine döner-ki dönmüştür. Cesaret ve zeka şeytanında çantasında vardır- öyle olmasa isyan etmezdi ve elma olayı da malum. Devlet için gerekli olan en temel şey koşulsuz bağlılık. İşte devleti bizim sıradan hayatlarımızdan ayıran en temel doku.
Devlet yönetimini halka dayandırdırmak-yani bize- büyük bir risk almak demektir. Çünkü hayatında koşulsuz bağlılık nedir bilmeyen çok insan var. Satın alınan oyuncular, dağıtılan rahat hayat garantileri (bir zamanlar papazların sattığı enduljanslar gibi) devleti yokoluşa sürükleyebilir yada süründürür(sömürgeler). Devleti halka dayandırmak sürpriz gücün arada bir oyuna dahil olup dengeleri değiştirmesine engel olmaktır. Devlet kendi varlığını "derin" mekanizmalarıyla garanti altına almış, halka en iyiler arasında seçim yapma şansı sunmuştur(normal bir devlette).
Trajedi zamanı:
Devletin derin mekanizmaları bağlılıklarını yitirir ve etkin güç halk bilinçsizleştirilirse ne olur? Bitkisel hayatta ki bir inek gibi; vücudu süt vermeye devam eder ve istediğin zaman kesebilirsin, bütünüyle senindir. Bu durum acınası bir durumdur. Çünkü bildiğin tanıdığın gelenek değişmiş başka devletlerin her dönem değişen dış politikalarına göre değişen bir yönetim gelmiştir. "Senin toprtaklarında senin önceliğin" yoktur artık, seçtiğin kişiler, kötü bildiklerin yada bağlılığına toz kondurmadığın insanlar toz duman içinde karışmıştır. Senin seçtiğin sana kasteder, küfrettiğin elinden tutmaya çalışır. Derin mekanızmanın son bağlı insanlarıda dışarı alınır ve gol! Artık çok uluslu bir firmanın şubesi olmuşsundur.
Derin mekanizmalar devletin yaşamsal haklarının garantörü ve etkin güç halkı yeri geldiğinde tetikleyen mekanizmadır. Halka dayalı bir yönetimde olmazsa olmazdır. Ancak eğer olurda bu mekanizma bir çıkmaza kitlenirse (öyle yada böyle devre dışı bırakılırsa) son çare halk ve devletin kesiştiği ordudur. Ordu da hem halk hemde devlet bir arada bulunur. Ordu devletin ve halkın arasında güven köprüsüdür. Ordu mekanızmadaki arızaları denetler, hatalıları bulur yokeder ve sonunda devleti eski çalışır haline sokar, çekilir. Kimi devletlerde arızalanan derin mekanizmalar değil ordudur ve ordu sağlam mekanizmaları bozmak için duruma el atar ve kalır. İkisi arasındaki en temel fark şudur; Bozmak için el koyan ordu çoğunlukla dış ülkelerin biri yada bir kaçı tarafından desteklenir. Düzeltmek için gelen ordu ise dış ülkelerin biri yada bir kaçı tarafından çoğunlukla kınanır.
Trajedinin dozu artıyor:
Peki bütün bu sistemlerin hepsi devre dışı kaldıysa? Yani devletin temel dokusu bağlılık çökertildiyse? Başka ülkede yaşayan insanlara verilmek üzre geçiş döneminde size sunulan haklar fazlasıya geri çekilir. Daha az yemeniz, eğlenmeniz ve daha az huzurlu kalmanız istenir. Kendi ülkenizde belkide kendi komşunuzdan korkar hale gelirsiniz. Sadece acı çekmemek için bile birçok şeye razı olmak zorunda kalırsınız. Öyle bir hal alır ki bu durum; kaçarken geride bıraktığınız kendi evladınız bile olabilir.
Ama yinede bir ihtimal var!
Devleti yaşatmak için halk uyanabilir! Kendisini aldatan cesaret ve zeka timsali insanların bağlı oldukları direklerde dalgalanan bayrakları farkedebilir! Oyunun sürpriz oyuncusu, etkin gücü bu oyunu tersine çevirebilir netekim çevirmiştirde! Bilincini, tarihini, kültür ve geleneğini savunabilir! Eğer oyuna halk dahil olursa tüm planlar alt üst olur. Bu planlar tüm bağlılık gerektiren derin mekanizmaları çökertilmiş kendi ülkesinin, kendisi için hazırladığı planlar değildir tabi ki! Bu planlar size ve gelecek kuşakalara her nesilde daha zor bir yaşam içeren başka devletlerin, oyunu kazandı sanılanların planlarıdır!
Devlet; eğer bağımsızlığı, dili, gelenekleri ve yaşayayacak toprağı içeriyorsa bir evlada bırakılacak en büyük "yaşamsal hak" tır. Onu korumak için bütün gönüllü mekanizmalar bozulmuş yada satın alınmış olsada kanında bayrağının kırmızısı olan ve kalbinde ülkeyi kurtaran topların gümbürtüsünü duyan halk bu oyunu kazanır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder